Ana içeriğe atla

MİLLÎ MÜCADELE KOLAY OLMADI: ŞEYH RECEP OLAYI (Sivas Olayı) Ekim 1919 başında, Kuva-yı Milliye’nin çalışmalarının ve dış politikadaki başarısız girişimlerinin sonucunda Damad Ferit Paşa hükümeti düşmüş yerine Ali Rıza Paşa hükümeti geçmişti. Bu hükümet kısmen de olsa Heyet-i Temsiliye ile işbirliği yapmak istediği sıralarda, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları aleyhinde olanlar çalışmalarına son vermiş değillerdi. Bunların kışkırtmaları ile Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ulusal birliği zedeleyici birtakım hareketler meydana geldi. İşte bu çeşit olaylardan birisi de Mustafa Kemal Paşa’nın, İstanbul hükümeti temsilcisi Salih Paşa ile buluşmak üzere Amasya’ya gittiği sıralarda oluştu. Şeyh Recep, Ahmet Kemal ve Celâl isimli üç şahıs Sivas’tan üç telgraf çekmişlerdi. Telgraflardan Amasya’da bulunan Salih Paşa’ya gönderilen ile İstanbul’a Padişah’a çekilen telgraf 18 Ekim 1919 tarihini, Mustafa Kemal Paşa’ya – Amasya’da bulunmakta idi – gönderilen ise 19 Ekim tarihini taşımaktaydı. Telgrafların Sivas postahanesinden çekilmesi sırasında Şeyh Recep ve arkadaşları postahanedeki memurları tehdit etmişler, bunlardan kendileriyle ilişkisi olduğu belirtilen birini kandırarak padişah katına telgrafın çekilmesini sağlamışlardı. Gelişmelerden Sivas Telgraf Başmüdürü sayesinde haberdar olan ve bunları Atatürk’e uzun uzadıya yazıyla bildiren Sivas Valisi Reşit Paşa, olayın gelişmesinin sözkonusu olduğu sırada, bunun önüne geçildiğini, alınan gerekli seri ve şiddetli önlemler sayesinde buna benzer olayların önlendiğini ileri sürüyordu. Aslında Mustafa Kemal Paşa, olaya neden olan şahısların cezalandırılmasını Reşit Paşa’dan istemiş, o da, Recep ve arkadaşlarını tutuklamış idi. Fakat Vali, olayı küçümser bir tutum içinde görünmüştü. Çünkü, gelişmeleri, “tahaddüs eden şu vakanın haddi zatında ehemmmiyeti yok ise de ..” şeklinde değerlendirirken, “bu hadise yüzünden memlekette sükun ve inzibatın muhtelef” olacağını kabul etmemişti. .Etkilerini biraz sonra açıklayacağımız bu üç telgrafta neler dile getirilerek, nelere ve kimlere karşı çıkılmıştır? Bunlardan Salih Paşa’ya gönderilen telgrafı, Mustafa Kemal Paşa, onun Amasya’ya gelmesi üzerine kendisine verdirmiş ve Şeyh Recep ile arkadaşlarının İstanbul hükümetince cezalandırılmasını istemişti. Bu telgrafta; “aylardan beri memleketimizde cereyan eden hâli anlamak ve mahiyet-i meseleye vukuf peyda etmek üzere…” Salih Paşa’nın Sivas’a gelmesi isteniyordu. 19 Ekim 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya çekilen telgrafta da aynen şunlar yer almıştı: “Ahalimiz, Padişah ve hükümet efkârını bizzat Salih Paşa’dan veyahut emin bir lisandan işitmedikçe aradaki ihtilâfa hâllolunmuş nazariyle bakamayacaktır. Binaenaleyh, iki şıktan birini ihtiyara mecburiyetinizi arz ederiz”. Bu telgrafta bir tehdit kokusu vardı ve açık anlamı şuydu: Sen orada Salih Paşa ile konuşup, onunla anlaştık ve İstanbul hükümeti ile ortak kararlara vardık desen bile sana inanmayız! Telgrafın ikinci şıkkına gelince; burada şu söylenmek isteniyor: Ya sen aradan çekilirsin ve biz padişahımızla, onun adamlarıyla karşı karşıya kalırız. Yahut da senin arkandan gitmeyiz. Bu işin nasıl gerçekleştirileceği de yine bu üç şahsın anlatımıyla İstanbul telgrafhanesi idarecilerine karşı şöylece dile getirilmişti: “…Padişahımıza çektiğimiz bu telgrafları yerine ulaştırmayan din ve devlet hainidir. Kan dökülmesine sebep olacaktır…” Padişah’a çekilen 18 Ekim 1919 tarihli telgrafa gelince; burada kısaca şunlar yer almıştı: “…itimad-ı hümayunlarına hâmil bulunduğunu etrafa yayan Mustafa Kemal Paşa’ya, suçlarını örtmek isteyen küçük bir grup da katılmıştır. Kendilerini millî iradeyi temsil ettikleri suretinde gösteriyorlar. Padişahımıza ve Halifemize her suretle bağlı bulunan bizler, Salih Paşa ile Başyaver Naci Beyefendi’nin Amasya’ya gönderildiklerini duyduk ve kendilerini, ahali arasındaki heyecanı gidermek için ulema, esnaf ve tüccardan iki yüzden fazla imzalı bir telgrafla Sivas’a davet ettik, cevap alamadık. Kamuoyunun ne merkezde olduğunu görmeleri için bu kişilerin Sivas’a gönderilmelerini rica ederiz…” Bu telgraflar karşısında Mustafa Kemal’in tutum ve davranışlarının nasıl belirdiğine gelince; Sivas Valisi Reşit Paşa ve Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye üyeleriyle yazışmalar yaparak gelişmeleri ayrıntılarıyla öğrenen, alınması gerekli inzibat ve kovuşturmaya yönelik önlemleri bildiren Atatürk, – bunlarla ilgili olarak – Amasya’dan, Sivas’daki Heyet-i Temsiliye üyelerine gönderdiği telgrafta şu noktalara değinmişti: “Şeyh Recep ve hempalarının Sivas’ta Zât-ı Şahane’ye çektikleri telgrafnameyi Alemdar gazetesi bugün neşretmiş ve Sivas’ın hâl-i heyecan ve galeyanda bulunduğuna dair mütalâatta ilave etmiştir. Bu mütalâat meyanında ahaliden cebren birçok para topladığımız yalanı da mündericdir. Vilâyet heyet-i merkeziyesi ve icap eden esnaf ve ayanın imzaları tahtında ihzar olunacak tekzipnamenin umum matbuatla neşredilmek üzere Matbuat Cemiyeti Reisi Velid Bey’e keşidesinin temin…”. Mustafa Kemal’in 24 Ekim 1919 tarihli bü yazısına, 26 Ekim 1919 günü gönderilen Heyet-i Temsiliye’nin cevabî yazısında: “Vali Paşa Hazretleriyle esnaf ve ahali tarafından tekzipnamelerin yazıldığı maruzdur” deniliyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın konuyla ilgili tepki ve değerlendirmeleri sadece tekzip telgrafının çekilmesini istemek ve bunu sağlamakla kalmadı. O, kendisinin telgrafta iddia edildiği gibi Padişah’ın “itimad-ı hümayununa hamil olduğunu” yayarak zora başvurmaya girişip girişmediği sorulduğunda Amasya’da, Tasvir-i Efkâr gazetesinin muhabiri Ruşen Eşref Bey’e şunu söylemiştir: “Bittabi böyle birşey olamaz. Rütbem ve nişanlarım irade-i seniye ile benden nez edildiği cümlenin resmen malumu olduğu halde böyle bir söz söyleyip söyleyemeyeceğimi mantığın halline bırakıyorum. Benim böyle bir sahtekârlığa tenezzül edecek mahiyette bir adam olmadığımı dünya anlamıştır. ..”. Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafları ve Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye üyelerinin tutumunu Nutkunda değerlendirirken açık bir şekilde şunları ifade etmektedir: “Biz, bütün memleketi ayıltmak ve aydınlatmakla uğraşıyoruz. Fakat düşmanlarımız da bize karşılık her yerde ve hatta bulunduğumuz, her suretle hâkim olduğumuz Sivas şehrinde bile, habisliklerini yaptıracak alçak vasıtalar bulmakta muvaffak oluyorlar. Bütün ikazlarımıza, ihtarlarımıza rağmen, şahsen kaybolur kaybolmaz Sivas’daki zevatın görülen dalgınlığı, her yerde ne kadar kayıtsızlıklar ve müsabahalar vukubulmuş olduğuna çok güzel bir misal teşkil eder.” Atatürk, yine Nutkunda şunu da ifade ediyor; “Sivas’tan yükseltilen bu sadanın düşmanlar için ne kadar kuvvetli ve mühim olduğu takdir olunur”. İstanbul’a padişah katına, gerçekte üç kişinin istek, tehdit ve baskılarına uyan ve bunlarla dayanışma halinde bulunduğu, resmî yazışmalara geçmiş olan Nazmi Bey ismindeki bir telgraf memurunun yardımıyla çekilen telgrafın gerçeği yansıtmadığı ve Sivas halkı ile ileri gelenlerinin düşüncelerini taşımadığı konusunda gönderilen tekzip telgrafında, üzerinde durulan hususlar kısaca şunlardı: “Sivas’ta küçük bir ekalliyeti bile temsil etmeyen kısa akıllı bir şahıs …safdilleri kandırarak imza aldıkları …mabeyn-i hümayuna çekmeye cüret ettikleri telgrafnamenin mealine muttali olduk… üç şahısa, muhitte ne fikrî, ne de içtimaî hezeyyannamenin ancak kendi şahıslarının fikirlerinin tercümanı olabileceğini katiyetle beyan eyleriz… millî emellerin gerçekleşmesi için sönmez bir azim ve sarsılmaz bir iman ile çalışan memleketimizde …bu yerler ahalisi para toplamak gibi hasis bir isnat ve iftirayı da kemal-i nefret ve şiddetle red ve tekzip eyleriz… vahdet-i milliyenin nezih cereyanına el uzatmak isteyen şerirlerin âmme vicdanının pâk hükmüne tevdiini…” 26 Ekim 1919 tarihli ve Sivas çıkışlı olan bu telgrafın altında başta Müftü olmak üzere Belediye Başkanı, ulemaya mensup olanlar, ayan ve eşraf, vilâyet meclisi azaları, tüccarlar, ticaret odası üyelerinden bazılarının isimleri bulunmakta, toplam 45 kişinin imzası yer almaktaydı. Bu telgraf, Padişah’a çekilen telgrafın gerçekte Sivas’tan 200 kişinin imzasını taşımadığı sadece Şeyh Recep ve iki arkadaşı yani üç kişi tarafından gönderilmiş olduğunu ortaya çıkardı. Böylece Şeyh Recep ve arkadaşları hakkında en doğru bilgiyi Sivas Müftüsü ile birçok itibarlı kişinin imzalarını taşıyan telgraf ortaya koymuş oldu. Oysa, bu telgraf İstanbul’a ulaşıp gezetelerde yayınlanmadan önce, 24 Ekim 1919’da Alemdar’da yayınlandığını daha önce belirtmiş olduğumuz Şeyh Recep ve iki arkadaşının Padişah katına çektikleri telgraf, İstanbul basınında çok şiddetli biçimde karşılıklı suçlamalara varan eleştirilere sebep oldu. Bu eleştiriler Tasvir-i Efkâr gazetesinin, Amasya muhabiri kanalıyla elde etmiş olduğu ilk bilgileri 25 Ekim 1919 tarihli sayısında yayınlamasıyla başlamış, aynı konuyla ilgili diğer gazetelerde de başyazılar yer almıştı. Ruşen Eşrefin, Amasya’da, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşme ve konuşmalara dayalı olarak gönderdiği 27 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr’ da yer alan haberlere göre; Kuva-yı Milliye başkanları arasında anlaşmazlığın sözkonusu olmadığı ve olamayacağı, Salih Paşa ile Millî Teşkilât’ın Heyet-i Murahhasası arasında da hiçbir anlaşmazlığın bulunmadığını ve nihayet Hareket-i Milliye aleyhine “mahud fesad âmiz telgrafnameyi keşide ettirenlerin Şeyh Recep Efendi ile Kemal ve Celal Efendiler namlarında yalnız üç şahıstan ibaret” olduğunu ortaya çıkarıyordu. Öte yandan Alemdar, Pey am ve Türkçe istanbul gazeteleri 25 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar ‘da yayınlanan ve Ruşen Eşref imzasıyla gönderilen habere sert şekilde karşı çıktılar. Üzerinde en fazla durdukları hususlardan biri de Millî Hareket’e İttihatçılığın ve İttihatçıların karıştığı iddiası idi. Peki neydi bu haber? Haberde şunlar yer almıştı: Şeyh Recep’in şeyh olmadığı halde bu lakabı taşıdığı, yarı meczub olduğu, Millî Hareket’in sevk ve yönetiminde dahiyane sandığı oy ve düşüncelerinden yararlanılmadığı, kendine özgü saçma telkinleriyle halkı kandırmaya yeltendiği, bunun üzerine siyasal davranış değişikliği göstererek Hareket-i Milliye’nin kendisi ve yandaşları tarafından yönetilmesi gerektiğini savunmaya başladığı, bunda da başarılı olamayınca milletvekili seçilmek için halk ile ilişki kurmaya çalıştığı, bu girişiminde de başarılı olamayınca Bahriye Nazırı Salih Pa-şa’nın daha önceleri Amasya’da bulunmuş olmasından yararlanmaya kalkarak onu Sivas’a sözkonusu olan telgrafla davet eder. Bu telgrafa kendisiyle birlikte Ahmet Kemal, Zaralızâde Celal ve yüzbaşılıktan emekli İbrahim ismindeki kişiler imza koyarlar. Bu arada Zât-ı Şahaneye bir telgraf çekilmesini de ilgili memurları tehdit ile sağlarlar. Ertesi gün memurların şikayeti üzerine Sivas Valiliğince tutuklanarak hakkında adli takibat başlatılır. Bu haberin yayınlanmasıyla birlikte Şeyh Recep hakkındaki bilgilerin gerçeği yansıtmadığı, onun ilim ve tahsil sahibi olduğu, soylu bir aileye mensup bulunduğu v.b. iddialar bazı gazetelerce ortaya atılmıştı. Şeyh Recep’in özelliklerine ve karakterine ilişkin olan bu bilgilerden bir kısmı ayan üyesi Aristidi Paşa’nın açıklamasıyla Sivas’tan gönderilen bir telgrafa dayanıyordu. Aristidi Paşa’nın Millî Mücadele’ye bütünüyle karşı olan Pey am gazetesinin 29 Ekim 1919 tarihli sayısında yayınlanan mektubunda “Şemsi Sivasî Hazretleri ahvadından olan mumaileyh Şeyh Recep Efendi meczup değil, bilâkis memleketin dirayet ve kiyasetle marufı âkil ricalinden ve fıkr-i selim erbabından olduğu…” yer almıştı. Bu düşünce ve iddiaları destekler ve pekiştirir nitelikte olan, kaynağı “Sivaslı maruf bir zat”? olarak gösterilen bir yazı da, Atatürk’ün Nutkunda vatan hainliği ile anılan Sait Molla’nın Türkçe İstanbul gazetesinde yer almıştı. Buna göre Şeyh Recep; “Sivas’ta en nafiz ve en âkil ve en namuslu kimselerden biriydi… Vasıf Bey de bir gazeteciyle görüştüğü sırada bu zevatın Sivas Kongresi’nin aleni olmasını istediklerini söylemiştir ki, bu suretle bu zevatın ne kadar durbin oldukları anlaşılır”. Bu tür düşünceleri yineleyen ve savunan bir yazı da, 27 Ekim 1919 tarihli bazı İstanbul gazetelerinde15 yer almıştı. Bu yazı, Sivaslı Hamza Beyzade Abdullah Behçet ve Sivaslı Gazzaz Osman Paşazade Halid Cevdet imzalı ve Sivas çıkışlı idi. Yazının özünde, Şeyh Recep’in asil bir aileye mensup, yüksek öğrenim görmüş, yüksek seviyeli bir vatansever olduğu ileri sürülmüştü. Buna kanıt olarak da biraz önce sözkonusu edilen Aristidi Paşa’nın mektubu gösterilmişti. Gerçek, Aristidi Paşa’nın mektubunda ve Sivas’tan gönderilen yazıda yer aldığı gibi miydi? Gerçek neydi? Bu sorunun yanıtını, bir arşivde bulduğumuz Sivas Valisi Reşit Paşa’nın Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği rapordan aldığımız şu cümlelere dayanarak veriyoruz: “… Bu adam ahaliden atfen şeyh lakabını taşımakla beraber sivildir. Tekkesi ve bilfiil meşihatı yoktur. Elyevm vilâyet encümeni muvakkat azasındandır… mecnun değildir, fakat akıllı da değildir. Memleketçe inadıyla marufdur. Kendisini Platon addeder… falcılıkla iştigali meşhurdur… bütün millete şamil olan ciddi bir teşebbüste, önayak olduklarını zanettiği bazı zevatın ittihatçı oldukları düşüncesiyle bu hareketin kendi ve hempaları tarafından idare edilmesi lüzumunu ileri sürmeye başlamış… Salih Paşa’ya telgraf çekerek…”. Şeyh Recep ve iki arkadaşının girişimlerinde, ilişkilerinde yabancıların etkisi olmuş muydu? Yani Şeyh Recep olayında yabancı parmağı var mıydı? Bu hususlarla ilgili olarak Atatürk’ün Nutkunda bazı kayıtlar var. Bunlardan biri, düşmanların Şeyh Recep’e gerçekten önemli rol ifa ettirmiş olmalarıydı, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin başkanı olan ve para ile emirleri İstanbul’da İngiliz Gizli Teşkilâtı’ndan sağlayan Sait Molla’nın Rahip Frew’a yazdığı 24 Ekim 1919 tarihli mektupta Sivas olayı ile olan ilişkiyi gösteren şu satırlar yer alıyordu: “Sivas vakasını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ama yavaş yavaş düzelecek” ‘. Yabancıların Şeyh Recep ve arkadaşlarıyla olan ilgi ve ilişkilerini saptayan bir başka kaynak Heyet-i Temsiliye Tutanaklaradır. 16-28 Kasım 1919 tarihleri arasındaki toplantıları kapsayan bu tutanakların 20 Kasım 1919 tarihli oturumla ilgili olanında Sivas polisinin şehirdeki yabancılara ait raporu görüşülürken şu konuşmalar yapılmıştı: Reis Paşa- Bu İtalyan zabiti geldiği günden beri daima bu Karakin Efendi’yle ve daha birtakım Ermenilerle, Şeyh Recep ve rüfekasıyla daima temasta bulundu. İngiliz Suiter de bunları aradı ve daima meşgul oldu. Şeyh Recep ve rüfekası vasıtasiyle, Sivas’ta bizce şayan-ı arzu olmayan fikirler ve talimat vermiş olurlar… yani bunlar tarafından bizim aleyhimizde bir tertip vardır… Bekir Sami Bey – Şeyh Recep’in İtalyan ve İngilizlerle görüşmesi nazar-ı dikkati celbetmeli idi. Hükümetin vazifesidir. Tutanaklardaki bu cümleler, “Sivas Olayı” şeklinde dönemin basınında yer aldığını gördüğümüz 1919 Ekim’inin 18. ve 26. günleri arasında en aktif ve biraz da karmaşık bir biçimde yaşanan gelişmelerden sonra Şeyh Recep ve arkadaşlarının birtakım görüşmeler yaparak Millî Hareket’e karşı bir çeşit yabancı ilgi ve desteği aradıklarını göstermiyor mu? Onların bu tür hareketleriyle ilgili diğer bir kaydı İngiliz belgelerinde görüyoruz. İngiliz Askerî İstihbarat Teşkilâtı’nın İstanbul şubesince hazırlanan 7-14 Ocak 1919 günlerini kapsayan haftalık raporda, yani tebliğimizin konusunu teşkil eden olaydan yaklaşık üç ay kadar sonra dahi Şeyh Recep ve arkadaşlarının çalışmaları yer alıyordu. Buna göre; Ankara Valiliği’nin 3 Ocak1919 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporda “üç ay önce milliyetçilerle çatışmaya giren Şeyh Recep ve taraftarlarının Kayseri ve çevresindeki anti-nasyonalist grupları örgütlediği” yer almakta, bunların, “İngilizlerce Anadolu’ya gönderilecek büyük bir ordunun, milliyetçileri silip süpürerek anti-nasyonalistlerin böylece zarar ziyandan kurtarılacakları” söylentilerini yaydıkları ve halkı kışkırtmaya çalıştıkları belirtilmekteydi. Bütün bu kayıtlar Şeyh Recep ve arkadaşlarının hem çıkardıkları olay sırasında, hem de olayın üzerinden birkaç ay geçtikten sonra bile yabancı temsilci ve güçlerinin ilgi alanı içinde olmalarının yanısıra doğrudan temaslara varan ilişkiler içerisinde bulunduklarını göstermektedir. kaynak: ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU YRD. DOÇ. DR. İZZET ÖZTOPRAK 1 Sivas Valisi Reşit Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği 20 Ekim 1919 tarihli yazı. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt III, s. 1114. Onüçüncü Basılış, İstanbul 1973. 2 Not 1’de anılan yazı. Dahiliye Nazın Şerif Paşa kendisiyle yapılan mülakatta Şeyh Recep ve arkadaşlarının tutuklandığını, adliye müfettişinin tahkikat için Sivas’a gideceğini açıklamıştır. İkdam, 31 Ekim 1919, n. 8161, s. 1. Diğer taraftan Mustafa Kemal’in isteği üzerine olmalı ki, Amasya’da bulunan Salih Paşa da 21 Ekim 1919 günü Sivas vilâyetine gönderdiği yazıda, padişaha telgraf çekme cesaretinde bulunan Şeyh Recep Efendi hakkında telgraf başmüdüriyeti tarafından vaki şikâyet üzerine hükümetçe yapılmaya başlanan tahkikat sonucunun bildirilmesini istiyordu. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist II. 3 Nutuk, Cilt I, s. 250. Bu telgrafın altında; “An evlâdı Şemseddin Sivasî, Recep Kamil, Zaralızade Celâl ve İlyaszade Ahmet Kemal, ulema, eşraf, tüccar ve esnaftan yüz altmış mührü havidir” yazılıydı.4 Nutuk, Cilt I, s. 250.5 Atatürk Özel Arşivi, Klasör io, Dosya 33, Fihrist 11 (Sivas Valisi Reşit Paşa’nın Amasya’da Bahriye Nazırı Salih Paşa’ya gönderdiği yazı). Ayrıca, Tasvir-i Efkâr, 25 Ekim 1919, n. 2881, s. 1. Ruşen Eşrefin Amasya çıkışlı telgrafı. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt I, s. 130.6 Telgrafın metni için; Nutuk, Cilt I, s. 252; Alemdar, 24 Ekim 1919, n. 312, s. 1; Peyam, 25 Ekim 1919, n. 82, s. 1 ve aynı tarihli İkdam, n. 8155, s. 3. Padişah’a çekilen bu telgraf ilk kez 24 Ekim 1919 tarihli Alemdar’da yer almıştı. 7 Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist 14. 8 Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist 14-4. 9 Tasvir-ı Efkâr, 25 Ekim 1919, n. 2881, s. 1 Ruşen Eşref Bey’in sorusu üzerine verdiği cevap. 10 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt I, s. 251 ve 253. Atatürk’ün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti vasıtasıyla halktan zorla para toplattığı konusunda Alemdar gazetesinin iddia ve yayınlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin önemli bir belge olarak zamanın Sivas Valisi Reşit Paşa’nın, Şeyh Recep olayı ile ilgili olarak Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazıda yer alan şu cümleleri buraya alıyoruz “…Alemdar gazetesinin …katiyen aslı olmadığı halde Sivaslıların heyecan ve galeyanından ve cemiyetçe halktan zorla para toplandığından nifakcuyane bir suretle bahseylemesi memleketin hayat ve memat meselesi mevzubahis olduğu bir sırada sûkut-u ahlakın en bariz bir numunesi telakki edilmeye şayandır…”. Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist 14-3.11 Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist 45. “…çünkü dün akşamki muhabereyi diğer memurların reddine rağmen bunlardan Nazmi bizzat telgrafı çekerek memurları da müşkül bir vaziyete düşürmüştür…”.12 ikdam, 28 Ekim 1919, n. 8158, s. 4; Türk Dünyası, 28 Ekim 1919, n. 61, s. 1. Ayrıca, 28 Ekim tarihli İfham, Yeni Gün, ve diğer İstanbul gazeteleri. 13 Alemdar, 27 Ekim 1919, n. 315, s. 3’den Türkçe İstanbul.14 Vakit gazetesinin 27 Ekim 1919 tarihli sayısında Vasıf Bey’le yapılan söyleşide bu noktayla ilgili olarak yer alan cümleler şöyleydi: “Kongre inikat ettiği sürede Sivas’dan murahhas intihap edilmeye çalışmışlardır. Ahali kendilerini intihap etmemiştir. Bunun üzerine kongreye müracat ederek müzakeratın aleni olmasını ve kendilerinin sami sıfatıyla hazır bulunmalarını istemişlerdir. Kongre bu talebi müzakereye koymuş, reddetmiştir”. 15 27 Ekim 1919 tarihli Peyam (“Bir Hakikat Dolayısiyle” başlıklı yazı) ve aynı tarihli Alemdar (“Sivas Telgrafı, Şeyh Recep Meczub mu” adlı yazı). Bu telgrafın altındaki cümleler çok dikkat çekici idi ve tehditkâr bir hava taşıyordu: “… ümid ederiz ki üç beş cüretkâr için Amasya seyahatini kabul eden hükümet, milletin feryad-ı meşruunu görmek ve dinlemek tenezzülünü ihtiyar eyler de nasıl bir komedya karşısında kaldığını kanaat hasıl eder”. 16 Atatürk Özel Arşivi, Klasör 10, Dosya 33, Fihrist 14-3 ve 11. 17 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt I, s. 132.18 Nutuk, Cilt I, s. 253. Atatürk Nutkun bir başka yerinde şöyle diyor: “…An evlâdı Şemseddini Sivasî diye imza atan bu miskin ve âdi şahsın bundan sonra da düşman âleti olarak irtikâp eyleyeceği habasetlere tesadüf edeceğiz” diyor. 19 Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Hazırlayan: Uluğ İğdemir, Türk Tarih Kurumu Yayınları XVI. dizi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1975, s. 76. 20 Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgeleri’nde Atatürk (1919-1938), Cilt I, Nisan 1919, Mart 1920, s. 329. Haftalık Gizli Rapor. Türk Tarih Kurumu Yayınlarından XVI. seri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973.


via Sivas Herfene http://bit.ly/2PzlfY4

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS