Ana içeriğe atla

Sıra gezme ve Herfene Şehirlerimize göre benzer veya farklı adlarla anılan akşam gezmeleri, türkülü ve oyunlu eğlencelerin, medyada en fazla öne çıkarıldığı için başta Urfa’nın sıra gecesi olmak üzere, Diyarbakır’ın eyvan gecesi, Çankırı’nın da yaren gecesi/sohbetleri gibi adlarla anılan toplantıların halk kültürümüzde önemli yerleri vardır. Sivas’taki adı sıra gezmesi olan bu eğlenceli toplantılar, elli yıl öncesine kadar yapılırdı ki bugün neredeyse adı bile unutulmuştur. Orta yaşın altı ve genç erkeklerin haftalık toplantıları olan sıra gezme ve herfene genellikle yemekli olurdu. Erkekler ve kadınlar ayrı Herfene yaparlardı. Daha önceden kararlaştırıldığı gibi, herkes kendine düşen bir yemeği yaptırarak getirirdi. Herfene Zara yöresinde ferfene gibi de söylenirdi. Sıra düğünden de neşeli geçerdi. Birbirini seven sayan belli kişilerin samimi toplantısı olduğundan külfet olarak kabul edilmez, yenilir, içilir, gülünür, eğlenilir, sabaha kadar hoşça vakit geçirilirdi. Katılanlar, yemeği gittikleri evde yerler, bir ziyafet havasında geçen bu toplantıda, ev sahibi kızarmış kaz ya da hindi, pilav, börek v. b. gibi yemekler hazırlardı. Büyük bir neşe içinde yenen yemekten sonra tel helvası çekilir, oyunlar oynanırdı. Sekiz yaşından büyük çocuklar da erkeklerin toplantılara katılırlardı. Erkeklerin yemekli sıra gezmeleri olduğu gün, kadınlar da kendi aralarında sıra gezme yaparlardı ki her hanım, daha önceden kararlaştırdıkları yemeği yapar ve gittikleri eve götürürlerdi. Herkesin bir yiyecek getirerek yapılan bu eğlencelere herfene denirdi. Kadınlar da kendi aralarında neşe içinde birlikte yemek yerler, geç vakitlere kadar oyun oynarlar, masallar anlatır, mani ve türküler söyler, halaylar çekerlerdi ki Vehbi Cem Aşkun (1909-1979) hanımlar herfenesinin çok mutantan (tantanalı) olduğunu belirterek, erkeklerin sıra gezmesi için de şu bilgileri vermişti: "Erkekler, kalabalık ise her gün bir evde toplanırlar, akşam yemeğini orda yerler, kaz, hindi kesilir ve tam manasıyla bir ziyafettir. Yemekten sonra ekseri yüzük oynanır, zaten eskinin baş oyunu yüzüktür. Herfenenin kendine mahsus demeleri vardır: Hele sen işini bitirdin Geçtin köşeye oturdun Ahbapların keyfini yetirdin Sevdiğim bir of Bu geceki demler senindir Bu son sözden sonra içlerinden sıra kiminse “benimdir” diye bağırır ve yine türküye devam edilir. Attarlarda olur tebeşir Aklını başına döşür Kahveyi ağırca pişir Sevdiğim of Yarın da demler senindir Aman aman gelecek sohbet bizimdir. Kazancılar döver kazan İçimizde yoktur kızan Sen Türk'sün git para kazan Yarın da demler sizindir Aman aman, gelecek sohbet bizimdir. Hacı Hacı, canım hacı Başındadır altın tacı Önü tatlı sonu acı Sevdiğim bir of Yarın da demler senindir Aman aman, gelecek sohbet bizimdir. Bu şekilde uzayıp giden sözlerin her bir parçası bir adama söylenir. Bu toplantılar kış bitene kadar sürer. Her toplantıda değilse bile on beş günde bir helva çekilir. Onun da muhtelif türküleri vardır, ancak unutulmuş olduğu için derleyemedik; "Unuttuk gitti" diyorlar. Ahmet Turan Alkan


via Sivas Herfene http://bit.ly/2HAZPs6

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS

Sivas Atasözleri #SivasAtasözleri #Sivas #Sularbaşı #Bezirci #SivasHerfene #Çayyurt #SivasBelediyesi #Gardaş #Sivaslıyız #EyaletiSivas #Tarihesahipçık #SivasMeydan #Nostalji #EskiSivas #EskiResimler #Çavuşbaşı #Çayiragzi #Alibaba #Bengiler #SivasTarihi #SivasKültürü #SenSivasıSeyret #SivasKalesi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3gDp1NT

İstanbul’u titreten Sivaslı Ermeni kabadayı, Ardaş 1910’lu yıllarda özellikle Üsküdar sokaklarında hüküm süren Ardaş, 1886’da Sivas’ta doğar. Koca Mavnacı’yı öldürdükten sonra dikkatleri üzerine toplayan Ardaş, küçük yaştayken Sivas’tan getirilip Selamsız’daki Ermeni kilisesinde bir papaza bırakılır. Neyin nesi olduğu bilinmeyen Ardaş’a nüfus kâğıdı çıkarılırken, baba hanesine kendisini teslim alan Sarkis adındaki papazın adı yazılır. Kilisede büyüyen Ardaş, tüm çabalara rağmen okumayınca, meslek öğrenmesi için bir fırına çırak olarak verilir. Ömer Ünal’ın aktardığına göre, “doğuştan asi ruhlu” olan Ardaş, ilk suçunu fırında beraber çalıştığı Erbaalı arkadaşı Yusuf’u fırıncı küreğiyle yaralayarak işler. Bu olaydan sonra, fırında çalışmayı bırakan Ardaş, 24 yaşındayken Selamsız’daki kilisenin iki papazını yaralayınca artık meskeni sokaklar olur. Papazlara saldırmasının sebebi de kendisine istediği parayı vermemeleridir. Doğancılar’ı haraca kesen Ardaş, bir süre sonra gönlünü Kumkapılı Ağavni’ye kaptırır. Ağavni’nin babası Krikor’un, kızını Ardaş gibi birisine vermek istememesi kendisi için pek hayırlı olmaz. Bir gece Ağavni’nin evini basıp onu kaçıran Ardaş, kızın babası Krikor’u da ağır yaralar. Ardaş, I. Dünya Savaşı’nın ardından Ağavni’yle birlikte yaşadıkları Ümraniye yolu üzerindeki evinden Üsküdar sokaklarını yönetenlerden birisidir artık. Ardaş’a esas şöhreti ise İstanbul’un namlı kabadayılarından Mavnacı Ali’yi “hacamat” etmesi getirir. Rizeli Mavnacı Ali, 1906’da Üsküdar’ın “haracını yiyen” Karamanlı Yusuf’u Üsküdar vapur iskelesinin önünde falçatayla öldürmesinin ardından, 16 yıl boyunca hem Üsküdar’da, hem de Beyoğlu’nda “borusunu öttüren” namlı bir kabadayıdır. Ali’nin Ardaş’ın Üsküdar’da isminin duyulmasından duyduğu rahatsızlık, kendi avanesinden birkaç kişinin Ardaş tarafından dövülmesiyle ayyuka çıkar. 26 Kasım 1920’de, Mavnacı, Ardaş’ı öldürmek için bir tuzak kurar ve onu Kuzguncuk’a çağırır. Fakat hesabı tutmaz ve iki hasım Kuzguncuk’taki Yalı Kahvesi’nin önünde bıçaklarla kapışırlar. Düelloda şans, iki parmağını kaybetmesine rağmen Ardaş’a güler. Sağ el başparmağı ve işaret parmağının kesik olması, polis kayıtlarında en belirgin alameti olarak geçer. Bu kavgadan sonra Üsküdar’ın tek hâkimi olan Ardaş’ın da saltanatı uzun sürmez. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, sevgilisi Ağavni’yi de yanına alıp ortadan kaybolur. AGOS

via Sivas Herfene http://bit.ly/2dz24vt