NAHALLEMİZİN MUZAFFER GÜCER ABİSİ ESKİ SİVAS' I ANLATIYOR: "Attarlar (Sivaslı deyişiyle Ettarlar)" Tarih: 26.1.2015 Bizim Sivas. Muzaffer Gücer Sağolsun bir hemşehrimiz satış torbalarının üstüne: “Sivas’ın ilk ve tek baharatçısı” yazmış. Peki iyi hasda arkadaş! Sen burayı açmadan, hatta dünyaya gözünü açmadan önce Sivas halkı baharatı bilmiyormuydu? Biliyorsa nereden alıyordu? Ürününün ambalajı üzerindeki senin bu cümlen beni 60-70 yıl geriye, çocukluğuma götürdü. Cumhuriyet caddesinden (sonradan Atatürk caddesi oldu) Kepçeli’ye doğru giderken Meydan Camisi’nden sonra gelen 2. Sokak Ettarlar Çarşısı’ydı. Çarşıya girmeden önce cadde üstünde Zaralı Minas, sağ taraf köşe başında nedense bir çukur tikan (dükkan) vardı, Halil Emmi’nin. Daha sonra sırayla Ahmet Ağabey, Şamil Karakullukçu, Bekir Çiçekliyurt ve oğlu Ahmet, emmim Hacı Ömer Gücer (sonra aynı yer devren Saatçı Mehmet Özgür, Turan İnce, en sonra da Divriği’den çarşıya yenilik getiren fötörlü, gıravatlı, ütülü pantolonlu Ali Tuğut ve oğlu Hayrettin) babam Gambalın oğlu Kazım Gücer, Camcı İsmail, Camcı Dikran Ucuz ve oğulları Amir ile Agop, arada çarıkçıların içinden geçen dar bir sokak, sonra Veysel Emmi ve oğlu Halis, Nadir, Niyazi Fişekçi’ler, Gadir Efendi, Ahmet Kelleci. Sol taraf cadde üstünde çaputçuların Leon, garşısında Rıza Erçel, köşe başında Maksut Altınörs, ortağı Nuri Erdoğan, Önce Behlül Emmi aynı yer sonra Şakir Sarılar, Hamdi Özöktem, çarşının tek bezazı önce Gayserili Memet Efendi sonra aynı yer Nurettin Gürpınar, Nurettin Özöktem aynı yer sonra Kemal Fişekçi, HaşimYaren, Gambur Horin, hem camcı hem ettar Kazım Okutan en sonda ise Gabağın oğlu Üsüyün. Nurettin Özöktem babası çarşıda olmadığı zamanlarda gırnata çalardı. Kemal Fişekçi ve Horin’de ara sıra keman çalarlardı. Şimdi neler satardık, ona gelelim. Baharatlar: Karabiber, Bahar, Kimyon, Gırmızı Turşuluk Maraş Biberi, Toz Biber, Sarımsak, Garanfil, Darçın, Zencefil, Havlican, Yel Cevizi, Nöbet Şekeri, Kedihindi, Demirhindi, Sinameki, Çörek otu, Sıçanotu, Gülsuyu, Kilermeni, Misk-i Amber, Kınakına, Kına Haşhaş Kabuğu, Anason, Civa, Zeyrek, Limon Duzu, Diğerleri: Yorgan İpliği, daha ziyade köylüler için renk renk dikiş ipliği, renk renk mintan düğmesi, tazı boncuğu (nazarlık için) el makarası, makine makarası (Tüfekli Marka), masura, ip boyası, çaput boyası, şerbet boyası, paket boya, sabun boyası, çamaşır sabunu, çamaşır boyası, çivit, kekik yağı, çeşit çeşit asma kilit, firek (sandık ve çekmece kilidi), tırpan, tırpan daşı, kösüre daşı, dirgen, kürek, bel küreği, gara sakız, gatran, gürgen kepçe, gürgen gaşık, şimşir gaşık, çay gaşığı, çay süzgeci, penez (altın taklidi), tülbentler için çeşitli pullar, gaz lambası (3,5,7 numara), idare lambası, bel lastiği, çorap lastiği, lamba fitili, gaytan düven daşı, çelikten ibaret çakmaklar için fitil, ıbrıklı çakmak, poker play-bimini-çehreli-türkmen-halis marka ciletler (jilet), cilet makinası, teneke gutularda beyaz-gırmızı krem, ölü lifi, nal mıhı, pine mıhı, hamam otu, Müşterilerimiz köylü ağırlıklı ise de şehirli de gelirdi. Köyden sonbaharda dokunacak halı, kilim, çuval için hangi renkler isteniyorsa onlardan püskül yapar getirirler, kaç kilo yün kullanılacaksa söylerler, ona göre bir kimyager gibi boyalar ayarlanırdı. İki adet terazi vardı. Biri büyük kiloluklar için, biri ufak direm ile satılanlar için. Ufak terazide dartılanlar için terazinin iki gözüne de aynı kağıttan gonulurdu. Hak geçmesin diye müşteri tarafı göz hafif ağır basardı. En zoruma giden sabun dartmak idi. Çünkü hep 1 veya 2 kilo isterlerdi, fazlasını istemezlerdi, denk getirmek için uğraşırdık. Senede 1 veya 2 defa İstanbul’a mal almıya gidilirdi. Arada ihtiyaç olursa mektupla sipariş verilir, sandıklarla gönderilirdi. Sandığın içinden fatura çıkar, ona göre sayım yapılırdı. Senetler postayla gelir, imzalanıp geri gönderilirdi. Ödemede sıkıntı doğarsa temdit edilmesi istenirdi. Sabunlar ve biber (turşuluk, toz) Sivas’tan Şireci Han’daki (bezazların içinde taş kemerli bir yapı idi) toptancılardan alınırdı. 1949 Babam caddeye baraka yaptı, oraya taşındı, ben de çarşıya bir daha girmedim. Sonra gurbet başladı, epey bir zaman sonra geldiğimde kunduracılar, yemeniciler, terziler, bezazlar çarşısı gibi bizim çarşıda yok olmuş, tıhtıkçılar da gitmiş… Çarşının 2 hamalı vardı. Biri yaşlı Sefer Emmi, öteki Deli Nişan. Bütün esnafın evlerini bilirlerdi. Bir de Tokatlı Nedim Ağa vardı. Aşk yüzünden biraz oynatmış derlerdi. Öğlene doğru gelir, “Ağa bozuğun var mı? 1 guruş ver!” derdi. Ne verirlerse alır gider, bu paralarla ekmek ve şarap aldığı söylenirdi. Zengin fakir hemen her evin havlusu (avlu) vardı. Burda çamaşır yıkanır, gurban kesilir, turşu vurulur, gıymalık gavrulur, erişte, gadayıf açılır, bişirilir, gıyılırdı. Erişte ve gadayıf kaçak tütün gıyıcıları tarafından tütün gıyma namlusunda gıyılırdı. Bir gün önceden gıyıcıya haber verilir, tütün gıyma namlusu, yakalanmamak için tedbir olsun diye gece müşteri tarafından eve getirilir, ertesi gün gıyıcı gelir erişte ve gadayıfı gıyar, namlusunu alır giderdi. Bizim havluda iki tane punar akardı. Erik, vişne, çördük (ahlat), ağacımız vardı. Hey gidi günler hey, o günleri ve içinden ırmaklar akan, çeşmeleri çağıldayan o Sivas’ı halen özlüyorum. 80 seneyi devirdim, bir gusurum varsa affedin. Ölenlere rahmet, galanlara afiyet ve sağlıklı ömür dilerim.
via Sivas Herfene https://bit.ly/3iNIJHz
Yorumlar
Yorum Gönder