Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sivas Yukarı tekke / 30 Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/3kVJDFg

Sivas Pulur mahallesinde yıkılmadan fotoğrafını çektiğim şirin ev / 2014

via Sivas Herfene https://bit.ly/3AWMfsl

Sivas Dedebalı mahallesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3unUxXG

Sivas Pulur mahallesi Ganem cami / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3ioiNEb

Sivas Gökmedrese mahallesi Serçeli cami sokağı Akaylar konağı / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3kY56O9

Sivas Bezirci mahallesi Dispanser sokağı / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3F3dJid

Sivas eski Niksar caddesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/2Y2U9l4

Sivas Kumlutarlayı bilirmisiniz ? / 29 Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m7yxN6

Sivas Akdeğirmen mahallesi Şirinoğlu hamamı arkası çıkmaz sokak Ömer Mazmanoğlu nun yiğenleri benim için sokağa renk kattılar 🤗 / 2019

via Sivas Herfene https://bit.ly/3CXkccS

Sivas Vilayet binası / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3ma8SmP

Sivas Çayyurt mahallesi Çimenli cami / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3Fd1WhF

Sivas Tavra boğazı mevki / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m7IMB0

Sivas Alıcı ve Çifteminare / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3EWjTkl

Sivas Höllüklük caddesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3mbXXZF

Sivas Höllüklük caddesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3ARCJXe

Sivas Vişneli cami sokağı / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m5XhFr

Sayfamızın çok kıymetli üyelerinden Adem Doğruyol Vefat etmiştir Allah rahmet etsin Ailesi ve yakınlarına Başsağlığı dileriz 😥

via Sivas Herfene https://bit.ly/3F0ICnu

Sivas Gökmedrese mahallesi Serçeli cami sokağı / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3oegck5

Sivas Serçeli cami civarında Belgesel 🐱🐇 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3kQd9ML

Sivas Dddebalı mahallesi / 28 Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/3zTcDBU

Sivas kalesi / Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/2WkFEZv

Sivas Kale cami / Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m7qUGj

Kıymetli hocam mimar doç.dr. Uğur Tuztaşı ve Pınar Koç tarafından yayına hazırlanan, YEM Yayın'ın yeni kitabı "Sivas İçin Düşlemek: Mimari Stüdyo Seçkileri 2014-2021" pek yakında okuyucularla buluşuyor...

via Sivas Herfene https://bit.ly/3oeRxf6

Sivas'ın Pancar sarması 🤗 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3um2yMx

Sivas Kızılırmak / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3CQIqFy

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3CXaG9F

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3iapFEX

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/2XWL7Gx

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/39Hl9JJ

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3zR0fCm

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m8SFy2

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3EYm6vn

Rotanız Sivas Olsun 🚙🚍✈️🚉 27 Eylül #DünyaTurizmGünü'nde şehrimizin güzelliklerini birlikte keşfedelim.. #Sivas #BirSehirdenDahaFazlası #TurizmŞehriSivas

via Sivas Herfene https://bit.ly/3zKPt0n

Sivas Dedebalı mahallesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3lYjXXS

Yıl 1982 İmamhatip okulunun bahçesi Eyyüp S. Baris arşivinden muhteşem bir fotoğraf

via Sivas Herfene https://bit.ly/3EQXYuR

Sivas Namık Kemal İlkokulu / 27 Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/3m17x1D

1900 lerin başında Sivas genel görünüm Yücel Yönal arşivinden

via Sivas Herfene https://bit.ly/3EWGZqZ

Sivas'ta Pezik turşusu zamanı 🤗 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/2XOBUjm

Sivas Alibaba mahallesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3kLKzwa

Sivas Gülyurt mahallesi Kazım Karabekir İlkokulu / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3kJT22F

Sayfamızın üyelerinden Eyyüp S. Baris ın Muhterem babası Osman Barış Vefat etmiştir Cenazesi saat 14 : 00 da Ayyıldız camiden kaldırılacaktır Allah rahmet etsin Ailesi ve yakınlarına Başsağlığı dileriz 😥

via Sivas Herfene https://bit.ly/3AKfLRH

Sivas Dedebalı mahallesi Ocak 2018 çektiğim fotoğrafımı Çankaya Art Page nin muhteşem Suluboya çalışması 🙏

via Sivas Herfene https://bit.ly/3zKn4rB

Sivas Dedebalı mahallesi / Ocak 2018

via Sivas Herfene https://bit.ly/3ufEdIq

Sivas Kale cami Çifteminare / 24 Eylül 2021

via Sivas Herfene https://bit.ly/2XMWvoc

Sivas Karşıyaka mahallesi / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3CPeObG

Kendi elemeğimle Sivas Kök arabası 🤗 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/2XNb62X

Sivasta Pezik turşusu vurmak için önce Pancarlardan dalları SIPIRTMAK lazım 🤗 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/2Y1YBAX

Sivas Karşıyaka mahallesi 🤗 / şimdi

via Sivas Herfene https://bit.ly/3ETf9ff

SENELER İÇİNDE ZALİM O SENE Rahmetli Kadir Üredi ağabeyin kaleminden ... Yokluk ve sıkıntılarla geçen çocukluk günlerimizin yüreğimize kazıdığı keder yüklü resmini, günümüze taşıyıp yeniden bir kere daha seyretmek istedik. Anam yorganı üzerimden kaldırıp ayağının ucuyla bedenimi defalarca sarsmasından neçe sonra uyanıp yatağa oturduğum vakit, ortalık daha yeni yeni ağarıyordu. Uykunun verdiği mahmurlukla kollarımı şöyle bir yukarı doğru kaldırıp uzun uzun esneme isteğim; Anamın buyurduğu yumuşla yok olup gitti. “Kirden pasaktan kokmaya başladık, bugün çamaşır yıkayacağım gitte Ziyabey’gilin “Ziyabey kütüphanesinin sahibi” pınarından birkaç dönüm su getir” lafı canımı sıktı ama ana isteğine itiraz hakkımız olmadığı için, gönülsüz gönülsüz bu zahmetli yumuşa peki deyip boyun büktüm. Anam avlumuzun sokak tarafındaki Gaş’ın yani duvarın dibine gecenin bir yarısında kurmuş olduğu ocağı yakmak için kucak kucak tezek ek, yarmaca “kırılmış odun” taşıyor, odunluktaki yakacağın bereketi kaçmasın inancıyla, her taşıma seferinde besmele çekerek başlıyordu. Bense çocukluk uykusuna doymamış bedenimin uyuma isteğine dur deyip, omuzluğun çengeline taktığım bir çift su kovasını omuzladıktan sonra sabahın alacakaranlığında mahallemizin alt başındaki Mebus Ziya bey konağının has bahçesinde akan pınarın yolunu tuttum. Kovalar dolarken, sabahın masum sükûnuna düşüncelerimi katıp, oturduğum dinlenme taşında, pınarın çifte lülesinden akan suların sesini dinliyorum. Kovaya akan suyla birlikte içime tarifsiz hüzünler doluyor. Atalarımızın para sesi, su sesi kulağa hoş gelir deyiminin aksine, bu ses şimdi kulağıma nedense hiçte hoş gelmiyor, para sesini ise yetmiş üç yıllık ömrümde maalesef doyasıya hiç duymadım. Güneş gökyüzünü yavaş yavaş aydınlatıyor. Konak kapısındaki azameti, yüceliği, çocukluk düşünceleriyle seyre başladım. İnsan boyunun en az bir buçuk misli yüksekliğindeki çifte kanatlı konak kapısına bağlanmış eski zaman işi iri pirinç halkalar, tokmaklar, paralel ve çapraz kapı kuşaklarına hatasız aralıklarla perçin edilmiş demirci işi gülleler seyreden gözlerle doyulmaz bir ziyafet çekiyor. Kapı üzerine bir taç gibi oturtulmuş, oluklu kiremitlerin dizildiği dura, Şeyh Çoban sokağının yoksul görüntüsünü zenginleştiriyor… Tez zamanda dolup taşan su kovalarını omuzluğun çengellerine takıp hıhlayarak omuzladım. En az yirmi beş kilo yükün altında iki büklüm olan bedenim ve titreyen bacaklarımla Kale boynunun dik yokuşunu tırmanmaya başladım. Sivaslıların,”gılgılsız apteshaneye giren, döne döne taş arar“ deyiminin nedeni birkaç defa başına gelmiş olsa gerek. Elinde gılgıl dediğimiz taharetlenmek için ufak bir su testisi, dağılmış kınalı saçlarına gelişi güzel örttüğü oyalı yazması. Kapılarının birkaç adım ilerisindeki, üzeri açık, çömelince görülemeyecek yükseklikte duvarla çevirili, kapı yerine de yamalıklı bir telis parçasının sarkıtıldığı apteshaneye giden, mahallenin ebesi. Aynı zamanda: kırığa, çıkığa incime ve burkulma gibi ortopedik hastalıklarımızı, birkaç yumurta karşılığında tedavi etmeye çalışan Zeynetciş; Omuzlarıma binen kilolarca ağırlık nedeni ile iki büklüm olmuş bedenimin haline bakıp ta, bilecen bir ağızla: ula oğlum belini dik tut, yoksa ilerde kambur mambur olursun ikazını yaptıktan sonra koşar adımlarla apteshaneye girdi. Anam: ocağın önüne diz çökmüş, bir elini toprağa destek verip, diğer elini dizine dayamış, ince ince tüten tezek ateşini harlandırmak için ciğerlerindeki havayı ocağa üflüyor… Bunca yıldır çektiği eziyetten, yokluk sıkıntılarından naçar kalmanın çaresizliği ile zavallı anam, kendi meşrebine göre tepkisini gösterip ”yokluğun gözü çıksın” derken, dumanın yaktığı gözlerinden akan yaşları, başındaki yazmanın uçları ile kuruluyordu. Gıdasızlıkıktan dal gibi ipince olmuş kolları ile zoraki kaldırabildiği kovaları ocağın üzerindeki iki kulplu kocaman çamaşır kazanına boşaltan anam: Hadi yavrum guş gibi bir dönüm su daha getir de, ocağın altı boşa geçmesin diyordu. Yıl 1943 ikinci cihan savaşı tüm şiddetiyle devam ediyor. Gazete okuyanlarla, radyo dinleyenlerin anlattıklarına göre Avrupa’da kan gövdeyi götürüyor. Sivas’ta ise ahali harbe bugün yarın gireceğiz hesabı ile tasarrufu son haddine kadar uyguluyor. Başımızdakiler yurdumuzu, savaş belasına bulaştırmama politikasını, gazetelerin yazdığına büyüklerimizin laflarına göre başarı ile yürütüyor ve bir taraftan da savaşa girmişiz gibi halk üzerinde sıkı bir denetim ve tasarruf politikası uyguluyor. Gaz yağı ekmek, çay, şeker, çamaşırlık, bez entarilik pazen karneyle satılıyor. Bunların haricindeki ihtiyaç maddelerinin pek çoğu ya bulunmuyor veya karaborsada el altından çok pahalıya satılıyor. Bilhassa ekmek… Devletimiz; Ağır işte çalışanlara tüm, büyüklere yarım, çocuklara çeyrek ekmek karneleri; “yanlış hatırlamıyorsam üç aylık karneler günlük kuponlar halinde… Bunlarıda, nüfus cüzdanlarımıza “Ekmek Karnesi Verilmiştir” damgası basıldıktan sonra alabilirdik. “O günlerin anısı olarak damgalı nüfuz cüzdanımı hala korumaktayım.” Ve çocuklar iki dilim kadar çeyrek ekmekle yirmidört saat idare edip yarı aç, yarı tok, büyüme uğraşı verirdi. Sırtta ne gömlek, kıçta ne don var gıdasızlıktan kaburgalarımız sayılıyor. Ceket pantol yerine daha ucuza mal olduğu için kız çocukları gibi, anlarımızın biçip diktiği entarileri giyiyoruz. “Sene senede sene ile bu sene, seneler içinde zalim o sene” Şehirde karartma uygulanıyor. Akşam olup ta lambalar yakılmadan önce pencerelerden dışarıya ışık sızdırmayan renkli perdeler çekiliyor. Perdesi olmayan evlerde ise camlara koyu renk kâğıtlar yapıştırılıyor. Cadde ve mahallelerdeki elektrik direklerinin lambaları yakılmıyor. Ceratelyesinin tüm camları siyaha boyandı gece vardiyasında çalışıldığı için dışarıya ışık sızmıyor. Mavi renkli ampullerin yakıldığı gecelerde işçiler üretim yapma uğraşı veriyor. Yetkililerin emirleri ile sığınak yapmaya mecbur tutuldukları için ailelerin pek çoğu bahçelerine kimileride mahallesindeki boş alanlara adına sığına dediğimiz çukurlar eşdiler. Zaman zaman ceratelyesi ile belediyenin kornaları acı acı öttüğünde büyüklerimiz korku ve endişe ile sığınaklara koşuşurken, bu tat biz çocuklar için bir oyun bir eğlence havasına dönüşürdü. Dudaklarında dualarla sığınakta çömelip korkuyla bekleşen büyüklerimizin çaresiz kalmışlığının resmini oluşturan suratlarını ne merakla izlerdik. Bazende beklemekten sabrımız su kesilir, sığınaktan çıktığımızda, kollarında kırmızı çaput bağlı amcaların ”korna çalmadan niye çıktınız! Çabuk sığınağa girin” azarlarına muhatap olurduk. Savaşın ne zaman sona ereceği bilinemediği için, ilgililerce gelecek günler düşünülerek ofis ve çevresindeki hangarlara buğday stoklandı. Hangarlar yetersiz kalıncada şehrin pek çok mescit ve camilerine buğday dolduruldu. Ceratelyesini düşman uçaklarının muhtemel saldırılarından korumak için, atelyenin saat kulesine makineli tüfek, sıptırıç tepesi ile kaleardı mahallesindeki Abdiağa konağının arka bahçesine uçaksavar topları konuçlandırıldı. Görevli askerlerde savaş sona erinceye kadar mahallenin mescidini koğuş olarak kullandılar. O seneler mahallemizde demiryol sınıfı ile topcu birliğine mensup askeri bölüklerde konuçlandırıldığı için bunların talimlerini heyecan ve merakla izlediğimizin etkisinde kaldığımızdan olsa gerek, günlük oyunlarımızın yerini savaş oyunları almıştı. Yaz aylarının yakıcı güneşi altında talim yapan askerlere acıyan analarımız kovalar dolusu ayran yapar, elimize verdikleri bakır maşrapalarla “su tası” bu ayranları asker ağalara dağıtmamızı, para verecek olurlarsa katiyen almamamızı da sıkı sıkı tembih ederlerdi. Demiryol köprülerinde askerler nöbet tutar, şehrin giriş çıkış güzergâhları, günün her saatinde gözetim altında tutulurdu. Zaman zaman görevli amcalar sınıflarımıza gelir, gaz maskesi dedikleri başlıkların nasıl kullanılacağını öğretirlerken, arkadaşlarımızın başlarına taktıkları maskelerin fil hortumuna benzeyen uzantısından nedense çok korkardık. Derse başladığımız her sabah, Türküm, doğruyum, çalışkanım andından sonra öğretmenlerimiz, yakalarımızın düğmelerini çözdürür, sınıfı bit muayenesinde geçirirdi. Çamaşırlarımızda bit tespit ettiğinde, gömleğimizi değiştirmemiz için evlerimize gönderir, arkadaşlarımızın alaylı bakışları altında sınıfımızdan ayrılırken yaşadığımız ezikliğin, yüreğimizde açtığı yara, o günleri hatırladığımızda nedense hep yeniden kanar. Salgın hastalıkları önlemek için devletin görevlendirdiği memurlar, mahallelerde ev ev dolaşır çocukların iç çamaşırları, yükkemerlerindeki yataklar yorganlar yastıklar teker teker kontrol edilir, bu giyecek ve yatakların kirli, bilhassa bit olduğu tesbit edilirse evdeki tüm çamaşırlar belediyenin çöp taşıma işlerinde kullandığı at arabasına yüklenir, ev halkı ile birlikte tepürhaneye götürülürdü. Çamaşırlar temizlik ve dezenfekte işleminden geçirilirken, ev haklıda burada yıkanırdı. Ayrıca fakir aileler, belirlenen gün ve saatteler de, belediye hamamında sabun verilerek yıkanıp temizlenmeleri içinde imkân sağlanmıştı. Şehrimiz, o yıllarda yurdumuzun en emin ve güvenilir şerhlerinden biri olduğu için 1941 yılında Edirne sanat okulu Sivas’a nakledilmişti. Sabahtan ilkindi ezanlarının okunacağı saatlere kadar, iki komşu kadının anama yardımı ile yıkanan çamaşırlar, sokağın bir başından taa öte başına kadar çekilen iplere: çoğu yırtık olan yamalıklı çamaşırlar serilmiş, mahallemiz o gün renk renk çamaşırlarımızın teşhir edildiği bir sergiye dönüşmüştü. Kuruyan çamaşırları toplayan anam, bunları teker teker gözden geçiriyor, sökük ve yırtık olanları bir tarafa ayırıyor, sağlam olanları kendine has bir hünerle katladıktan sonra bohçalıyordu. Evimizin ikinci katında, üç basamakla çıkılan, sofa “salon” tarafı açık olduğu için trabızan dediğimiz parmaklıklarla emniyete alınmış bir küçük mekân vardı. Biz buraya kızlar sekisi derdik. Bu mekânı kıble yönündeki pencereden gelen güneşin şavkı aydınlatırdı. Anam ayırdığı sökük ve yırtılmış çamaşırları, kızlar sekisindeki pencerenin önüne yığdı. Dikiş çekmecesinden çıkardığı yamalık bohçası ile iğne, iplik, yüksüf kutusunu da getirdikten sonra pencereden gelen gün ışığına göre bedenini ayarlayıp sökükleri dikmeye, o zamanlardaki kadınlara has bir maharet ve sabırla yırtıkları yamamaya başladı. Kızlar sekisi akşam saatlerinde daha bir loş daha bir sessiz hal almıştı. Yalnızca duvarda asılı Ata berguzarı antik saatin tiktakları duyuluyordu. Evdeki sıkıcı bu sessizliği bozmak için, konsolun üzerindeki iri gövdeli radyonun düğmesini çevirdim. Sofa: parazitin karıştığı davudi bir erkek sesiyle doldu. Spiker: Avrupa’yı kasıp kavuran insanlığın yok edildiği savaş haberlerini verirken, adına “uçan kaleler” denilen tayyarelerden “uçak” atılan tonlarca bombayla Avrupa’daki şehirlerin hartadan silindiklerini, binlerce askerle sivilin öldürüldüklerinden bahsediyordu. Anam havadisi daha iyi işitebilmek için, radyo tarafındaki kulağını örten yazmasının ucunu kaldırıp savaş havadisini can kulağı ile dinliyordu. Savaşta ölen askerlerin haberini işiten anamın birden tebdili şaştı. Yine Çanakkale de, Allahuekber dağlarında, Yemen çöllerinde şehit olan, kavumunu, hısımını, komşusunu, babasının, emmisinin şehitlik haberini aldıkları çocukluk günlerini hatırladı. Yavaştan yavaştan gaydelenmeye başlayan anamın sesi daha fazla yükselmeye, kızlar sekisinin duvarlarında yankılanan ağıtlar, öteki odalara kadar yayılmağa başladı. Anamın aklına yine Çanakkale’de şehit düşen emmisi, Sarıkamış dağlarında donarak şehit olan babasının kara haberi geldiği gün söylenen ağıtları, şimdi yeniden tekrarlamaya başladı. Bir ölüm haberi işitince anam hep böyle yapar. Yüreğinde biriken yılların acılarını, seferberlik senelerinde çektiği sıkıntıları, gözyaşlarına dönüştürüp gecenin karanlıklarına boşaltır. Anam yanaklarından süzülen yaşları kâh elini tersi ile kuruluyor, kâh gözyaşlarına karışan sümüğünü entarisinin eteklerine siliyordu. Garemetli anam; kendine has bir seda ile yakıp söylediği ağıtlara dil tutuyordu. Çocuk yüreğim bu ağıtları dinlemeye daha fazla dayanamadı. İçim doluktu, ökelendim, gözyaşlarımı zor zapt edip gam yüklü evden dışarı çıktım. Gökyüzünü kara bulutlar kaplamıştı. Yıl 1943 Avrupa’da savaş tüm şiddetiyle devam ediyor. Yere çömeldim sırtımı bahçedeki asırlık selvi ağacına yasladım… Küçücük ellerimi gökyüzüne açtım. Yurdumu bu savaştan bu savaştan bu felaketten koruması için gözlerimden akan yaşlarla Allah’a yalvarıyordum. Kıymetli büyüğümüz Kadir Üredi nurlarda uyusun .

via Sivas Herfene https://bit.ly/3lZzDKB

Sivas Paşa fabrikasından çok güzel bir hâtıra Sedat Puğaça arşivinden

via Sivas Herfene https://bit.ly/3zFxWGZ