Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hemdem - Güle Yel Değdi - Asiye Nur Yaymak

Hemdem - Güle Yel Değdi - Asiye Nur Yaymak

via IFTTT
via Sivas Herfene http://bit.ly/2kWUKye
via Sivas Herfene http://bit.ly/2xSff8j
via Sivas Herfene http://bit.ly/2kTmkwb
via Sivas Herfene http://bit.ly/2sUT6kj

İftara doğru Sivas / 50.yıl Evliya caddesi E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2y0PQcX

VELİBAH SEVERMİSİNİZ 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2LvRVPU

İftara doğru Sivas E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2M7FMSr

İftarı beklerken Sivas E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2sOB1nB

Sivas İnönü Bulvarının eski hâli . #Sivas #SultanŞehir #Sivaslı #SivasHerfene #Nostaljia #Nostalji #Cayyurt #TavsanBayırı #Bengiler

via Sivas Herfene http://bit.ly/2sNHWxB

Kızılırmak mahallesi / bugün E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2Je5XJ2

İftara doğru Sivas / Yahyabey caddesi E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2sLrcab

İftarı beklerken Sivas E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2M3jdye

Yağmur sonrası Çifteminare E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2M58UJS

Yağmurdan sonra Atölyenin yolu / şimdi E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2xMZmjE

TEKMEZAR / Pazartesi pazarından E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2JlrT0V

SİVAS / 2017 den E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2Lsp2np
via Sivas Herfene http://bit.ly/2JcnSjv
via Sivas Herfene http://bit.ly/2xNe6yP
via Sivas Herfene http://bit.ly/2JiyQji
via Sivas Herfene http://bit.ly/2Jc5NSK

Sivas’ta Bizanslı, Selçuklu, Osmanlı Devri, Çadır kurdu, keven söktü Sivas’ta. Çoğunluk-azınlık, kabayla sivri, Hayat sürdü, kağnı çekti Sivas’ta. Tarihi devirdik, sayfalar açtık, Köprüler kurdular, üstünden geçtik, Cumhuriyet adlı rejimi seçtik, Anayasa ocak yaktı Sivas’ta. Ferfana, gelenek, imece, töre Madımak, Üçayak oynardı yöre, Halay çeker idik, iz süre süre, Çok şey öldü, göçü çekti Sivas’ta. Cirit oynanırdı, yarışırdı at, Düğünde “Tey tey” yükselir kat kat, Davula zurnaya biraz bahşiş at, Güzel çoktu, niza yoktu Sivas’ta. Rençperler harmanda ayran içtiler, Gençler, Ramazan’da ekin biçtiler, Kışın, önümüzde çığır açtılar Pek çok kabadayı çıktı Sivas’ta. Kültürü, folkloru, türküsü, sazı, Güçlü âşıkları, atıştı bazı, Sekili odalar, çözerdi buzu, Sıcak vurdu, terler aktı Sivas’ta. Küçükler, büyüğe sevgi beslerdi, Komşular, iftara fakir seslerdi, Herkes birbirini kırmaz, süslerdi, Ahali yan yana tekti Sivas’ta. Bölücüler, halka nifak soktular, Temiz insanlara, kurşun sıktılar, Birlik isteyene karşı çıktılar, Her kökten kimseler yekti Sivas’ta. Bayramdan bir evvel, arefe günü, Memmecim gıliği, çocuk düğünü, Cazip yönleriyle anlattım dünü, Atalar, muhabbet ekti Sivas’ta. Camiler, kümbetler, hamamlar, hanlar Müzeler, dopdolu kılıçlar kınlar, Minarede ezan okuyan canlar, Ağıt düzdü, türkü yaktı Sivas’ta. Köylü köyde mera sürdü, döğüştü, Partizanlar partizanla boğuştu, Eskiye nazaran çok şey değişti, Aydınlar canından bıktı Sivas’ta. Şiveler, lehçeler girmiş iç içe, Pazar kurmuş sergi sermiş iç içe, Dünya var olalı durmuş iç içe Nice cahil beylik çöktü Sivas’ta. Ustalar ördüler, kerpiçten duvar, Emzikli avratlar, yaydılar davar, Tek-tük küheylan da gemini gever, Zaman sikkeleri söktü Sivas’ta. Kaldı’nın yerinde, Yüksekokul var, Hukuk, tıp tahsili yapan akıl var, Fenle edebiyat misli nakil var, Eğitim bayrağı çekti Sivas’ta. Dikimevi vardı, hani ya nerde? Ufak atölyeler ilaç mı derde? Fabrika yok, fakir çilede darda, Ahali boynunu büktü Sivas’ta. Teknik ilerledi, derler ve lâkin İşçiler iş ister, aç kalan sakin, Huzura hasretiz, felç tuttu sükûn, Mutfaklarda, şimşek çaktı Sivas’ta. Otobüs durağı taksi durağı, Minibüsler taşır, orta direği, Bütün kimselerin yanar yüreği, Geçim develeri ıktı Sivas’ta. Parayı kazanan tez elden göçtü, Yatırım yapmaktan çekindi kaçtı, İyi meziyetler diplere geçti, Tacirler mezara soktu Sivas’ta. Kışları gayet sert, yazları ılık, Rüzgârlar çarçabuk değişir kılık, Gençler evlenemez, kızları kalık, Bekâr kaldı, papuç çaktı Sivas’ta. Altını üstünü takip et ara, İnsanım diyorsan herkese yara, Bu SEFİL SELİMÎ etmez beş para, Acım dinmez sevgi vakti Sivas’ta" AŞIK SEFİL SELİMİ #Sivas #SultanŞehir #Sivaslı #SivasHerfene #Nostaljia #Nostalji #Cayyurt #TavsanBayırı #Bengiler

via Sivas Herfene http://bit.ly/2HlLuwi

İftara doğru Sivas Kaleardı mah Hocahüssam mescidi E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2sFwbcs

MAHALLE FIRINI Ekmeğimizi yaptığımız o güzel günleri hatırlayanlar 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2xKhqL1

ABLALAR NE YAPIYORLAR ?

via Sivas Herfene http://bit.ly/2kOuKEZ

Tarım eskiden insan ve hayvan gücüyle yapılırdı. Kullandıkları aletler belkide Sümerlerden kalma tarım aletleriydi. Sivasın çokta verimli olmayan toprağı ve sert iklimi sebebiyle hasat çok az olurdu. Yer yer üç dört aile bir odada kalan bu insanlar kışı açlıktan ölmeden geçirebilir miyiz endişesiyle yaşarlardı. Başka şeherlilerin mehelsemedikleri ancak memeleketimizin insanları için açlıkdan ölmeyeceklerini müjdeleyen kutsal bitkiler olan madımak ve yemlikleri baharla birlikte görmek tarifi mümkün olmayan bir mutluluktu. Lakin evin ergenleri evlendirilip tarlalar bölüşülünce yaşamak için gayrı şehere göç etmekten başka çare kalmamıştı. Belki kendi köyünden başka köy görmemiş bu insanlar kendilerini Almanya da, İstanbul da, Sivas da buldular . Şehrin hangi kapısından girdilerse orda konuçlandılar. Bu sebeple 1960-80 arası kurulan mahallelerin sakinleri yakın köylülerden oluşmaktadır. Bu mahalleler aynı kültüre sahip büyük köylerdi. Mahalle sakinleri on sokak uzaklıktaki herkesi şeceresine kadar bilirlerdi. Şeherliler tarafından bu insanlar şehri mega köylere çeviren yecüc mecüc kavmi gibi algılanmış olabilir. Aaah eski Sivas, aaah eski İstanbul yakınmaları bu yıllardan sonra sıkça zikredilir oldu. Şehrin yeni sahipleri belli olunca kadim Sivaslılar bir bir kayboldular . Köyün derin mimari bilgisine vakıf olan bu insanların çocukları olan biz mühendis ve mimarlar dikdörtgenler prizmasını betonla bütünleştirerek modern Sivas’ı yeniden inşa ettik . Sivas Sivas olalalı böyle hizmet görmedi . Resim 1974 yılına ait. Mevlana –Alibaba dan Kılavuz’a giden yol (Perşembe pazarının kurulduğu yer) resmin üst kısmında görülüyor. Mısmıl ırmak yakınları. Nail Karagöz beyin paylaşımıdır . #Sivas #SultanŞehir #Sivaslı #SivasHerfene #Nostaljia #Nostalji #Cayyurt #TavsanBayırı #Bengiler

via Sivas Herfene http://bit.ly/2JxmZ4c

İFTARA TAZE MADIMAK 😊 E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2M2i0XB

İftara doğru Sivas E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2LXmyyx

İftara doğru Sivas E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2xQotSq

ATATÜRK'ÜN YANINDA 12 YIL KALAN BİR VATANDAŞIN HATIRALARI Bu topraklar üzerinde yaşayan 22 milyon Türkten, O’na yakın olmayı, O’nu yakın­dan tanımayı arzu etmeyecek bir tek kişiye rastlanamaz. Bu­na nail olmayan milyonlarca in­san bunun üzüntüsü içinde iken, 12 sene müddetle Ata’nın yanında, yakınında bulunmuş bahtiyar bir Türk’e rastladık. Emniyet İkinci Şube komiserlerinden Enver Kezer, 12 sene müddetle Atatürk’ün maiyet memurluğunu yapmış, seyahat­lerinde ona refakat etmiş, ge­celeri oda kapısının önünde nö­bet beklemiş, on iki sene Ata ile aynı havayı teneffüs etmiş, bir vatandaştır. Atatürk’den bahsederken gözleri doluyor, ‘Tam on iki sene, 1927’den 1938’e kadar yanında idim’ di­yor ve hemen arkasından ilave ediyor: —’Ölümünden bir hafta ev­veline kadar yanında idim. Hasta iken, Dolmabahçe sarayın­daki odasının kapısında nöbet bekledim. Kasımın ilk günle­rinde Ankara’ya Polis Enstitü­süne gönderildim. Bir hafta sonra da, onu kaybettik.’ Enver Kezer, bunları anlatır­ken, o günleri yeniden yaşar­mışçasına dalıyor, gözleri yaşa­rıyor. —‘Florya’daydık. Bir gece saat üçe doğru Atatürk yeni yatmıştı. Ben de kapısında nö­betteydim. Yarım saat geçme­mişti ki, kalktı. Yan kapıdan çıkıp mutfağa girdi. Ben de ar­kasından gittim. Beni görünce ‘Karnım acıktı Enver’ dedi. Buz dolabını açtık. Ziyafet için hazırlanmış en nadide yemeklere elini bile sürmeden, pilav ve fasulye tabaklarını aldı. Elinden alıp ısıtmak istedim. ‘Bırak Enver, ben kendim ısı­tıp yiyeyim, öyle daha zevkli olur’ dedi. Sonra, pilavı ve fasulyeyi bir sahanda karıştı­rıp ısıttı. Yerdeki kavunları yoklayarak, ‘Şunlardan tatlı bir tanesini seç’ dedi ve otur­du, yemeğini yedi.’ Enver Kezer, Atatürk’ün en çok sevdiği yemeklerin pilav ve fasulye olduğunu söylüyor, Ata kahvesini de çok az şeker­li içermiş. Bazen, yattıktan bir saat kadar sonra kalkıp sabaha kadar çalıştığı olurmuş. Enver Kezer ‘Zaten, dörtten, beşten evvel yattığı yoktu ki’ diyor. Eğer Florya’da ise, geceleri ça­lıştıktan sonra Ata’nın en bü­yük zevki, sabahın erken saat­lerinde bir deniz banyosu alıp yatmakmış. Bir tarihte, Atatürk Ege va­puru ile Mersin’e gitmiş. Dö­nüşte, vapur Fethiye’de dur­muş. Kasabada halk şenlik ya­parken, gemilerden de havai fi­şekler atılıyormuş. Kendisine refakat eden Zafer torpidosunda bulunan Atatürk, donanma­nın şenliklerini seyrederken, kumandanlardan biri, Zafer torpidosu kumandanına bir tor­pil atmasını söylemiş. Zafer’in kumandanı, ‘Hay­hay efendim, yalnız bir torpi­lin kıymeti elli bin liradır’ di­ye cevap vermiş. Bunun üze­rine Atatürk: — ‘Vazgeçin torpil atmaktan. Bu millet o kadar zengin değil’ demiş ve torpido kumandanına dönerek: ‘Sizi tebrik ederim’ diye iltifatta bulunmuş. Atatürk’ün fazla alâyişi sev­mediğini, yine Enver Kezer’den öğreniyoruz. Otomobiline sa­dece başyaverini ve maiyet me­murlarından birini alırmış. Bir yere gideceği zaman arabası­nın etrafını motosikletlerin sarmasını katiyen istemezmiş. Hattâ bu yüzden, bir kaç defa alâkalılara sert ihtarlarda bulunmuş : — ‘Ben milletimi, milletim beni sevdikten sonra ne lüzum var bunlara’ demiş. Enver Kezer diyor ki: — ‘Bu yüzden motosikletli polis memurları, Ata’nın geçeceği yol kavşaklarına evvelden yerleştirilir ve ona görünme­meleri sıkı sıkıya tembih edilir­di.’ Ata’nın meşhur, şu herkesin bulunmak için can attığı sofra­larından da bir nebze bahseden Enver Kezer, diyor ki: — ‘Bu sofralar, daima ilim, siyaset adamlarının ve diğer büyüklerin toplanma mahalli idi. Başyaver, akşam üzerine doğru Ata’nın o akşam dâvet edeceği kimselerin listesini alır ve kendilerine bildirirdi. Bir akşam, bakardınız, dilciler Ata’nın sofrasını doldurmuş­lar. Ertesi akşam, tarihçiler bulunuyorlardı. Bir başka akşam, politikacılar gelirlerdi. Ata sofrada dahi, memleket işleri ile uğraşırdı. Dâvet ettiği kim­selerden, mühim meseleler ve çetrefil suallerle terlettikleri pek çoktu.’ Tekrar, Ata’nın yanında ge­çirdiği son günleri hatırlayan Enver Kezer’in gözleri dolu­yor: — ‘Tevekkeli,‘ diyor. ‘Anka­ra’ya gelmeyi hiç içim isteme­mişti. Polis Enstitüsüne gelip terfi edecek olmama rağmen bir türlü yanından ayrılmak istememiştim. Hasta yatağında vedaa gittiğim zaman, büyük bir tevazu ile elimi sıkmış, ‘Güle güle oğlum’, demişti. ‘Hakkını helâl et!’ Bir an durduktan sonra de­vam ediyor : — ‘O, insan üstüydü,’ diyor, ‘öyle çalışan insan hayatımda görmedim. Gecelerini gündü­züne katardı. Uyumadan, din­lenmeden nasıl yaşayabildiğine hayret ederdik. Gün olurdu, üzerinde çalıştığı işe öylesine dalardı ki, yemek yemeyi bile unuturdu.’ Bir gün yakınlarından biri Ata’ya; — ‘Paşam, hepimiz üzülü­yoruz. Biraz yatıp, istirahat bu­yursanız.’ demiş. Aldığı cevap şu: — ‘Milletim ve vatanım için başladığım bir işi bitirmeden gözüme nasıl uyku girmesini istiyorsunuz?’ kaynak: Atatürk’ün ölümünün 15. yılında Levent N. ESMER imzası ve ’12 yıl Ata’nın yanında kalan bir vatandaşın hatıraları’ başlığı ile Zafer Gazetesi

via Sivas Herfene http://bit.ly/2Jj3TvB

Kaleardı mahallesinde geçen sene yıkılan evler E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2HlfwQG

Sevimli Eşşek sıpası 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2xJDWE5

MUHTEŞEM YEMEĞİMİZ DAL HINGEL 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2xEVT6y

"GÜNDOĞDU MARŞI" Gün doğdu, Hep uyandık, Siperlere dayandık. İstiklalin Uğruna da, Al kanlara boyandık. Sandılar Türk Uyudu, Ata cenge buyurdu, Türkün asker oldugunu Dünyalara Duyurdu. Ülkemiz Türk ülkesi, Aşık eder Herkesi, Üstümüzden eksilmesin AL BAYRAĞIN GÖLGESİ !

via Sivas Herfene http://bit.ly/2HlMwZ7

T. Buluz 1978. İş olmadan aş olmaz. Sivas Bingöl tuzlası. Ayakta sağ baştaki ben.

via Sivas Herfene http://bit.ly/2HiEkZK
via Sivas Herfene http://bit.ly/2svE58W
via Sivas Herfene http://bit.ly/2JjusjW
via Sivas Herfene http://bit.ly/2JarZwx
via Sivas Herfene http://bit.ly/2xE7fba
via Sivas Herfene http://bit.ly/2svE5Wu
via Sivas Herfene http://bit.ly/2Jd0nCU

Eskiden kıssadan hisse derlerdi.

via Sivas Herfene http://bit.ly/2JdlCV6

BEKİR CİNGÖZ, NAM-I DİĞER: BEKİR ÇAVUŞ Cemal Granda anlatıyor: ''Bekir Çavuş Atatürk’e çok hizmet etmiş bir askerdi. Cumhuriyet devrinde de uzun süre Atatürk’ün yanında kaldı. Çok sevdiği hizmetkarlarından biriydi. Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale’de yanında bulunmuş, Mütareke yılları içersinde o da her asker gibi terhis olmuş, baba ocağı Çankırı’ya dönmüş. Aradan uzun bir zaman geçtiği halde Bekir Çavuş annesinin yanından ayrılmaz. Bir gün Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geçtiğini duyan annesi hemen oğluna: – Haydi çocuğum, eşyalarını topla. Senin kumandanın Ankara’ya gitti. Orada asker topluyormuş, ordu kuracakmış. Senin de orda olman lâzım. Derhal hazırlan ki, yarın sabah yola çıkasın… Bekir Çavuş bu işe pek istekli değildir. Barut kokusu, ateş ve şarapnel yağmuru, yoksunluk onu yıldırmıştır. Anne, daha kaç gün oldu askerden geleli… Deyince annesi: Eğer gitmek istemezsen sütümü sana helâl etmem. Derhal gideceksin, anladın mı? Der. Annesinin bu sözünü emir sayan Bekir Çavuş: Derhal anneciğim… Diyerek ertesi sabah Ankara’nın yolunu tutar. O zaman tren falan yok… Dağ tepe demez, Çankırı-Ankara arasını yaya olarak alır. Atatürk’ün oturduğu Çankaya’daki o zamanki adıyla Papazın köşküne gelir. Atatürk, eski askerini görünce: -Bekir Çavuş, nasıl oldu da sen buraya geldin? Diye sorar. -Paşam, sizin Ankara’ya geldiğinizi duyunca hemen heybemi omuzlayıp koştum. Fakat Atatürk, Bekir Çavuşu çok yakından tanımaktadır: -Sen kendiliğinden gelmemişsindir. Seni annen göndermiştir. Yoksa sana kalsa zor gelirdin… Atatürk, Bekir Çavuşun bu sözlerden gücendiğini anlayınca şöyle konuşmuş: -Çok iyi etmişsin de gelmişsin… Aferin sana… Atatürk bundan sonra Bekir Çavuşun gözlerinden öper. Geldiğinden dolayı hem teşekkür eder, hem de Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Çavuş olarak yanında kalmasını ister. -Fakat bu sefer mağlubiyet yok ha… Ona göre… Der. Ertesi gün Eskişehir’e hareket ederler. Orada karargâh kurarlar. Bir zaman burada kalırlar. Yunanlılar Eskişehir’e yaklaşmaktadırlar. Bu sırada ters bir rastlantı, Sakarya’da cepheyi teftiş ederken, yanındakilerden birisi Atatürk’ün sigarasını yakmak için kibrit çakar. Bundan hayvan ürker ve Atatürk attan düşerek kaburga kemikleri kırılır. İlk tedavisi yapıldıktan sonra röntgeni alınsın diye Ankara’ya döner. Kırılan kaburga kemiklerinden birinin ucu, ciğerini zedelediği için Atatürk çok acı duymakta, nefes bile almakta güçlük çekmektedir. Kırık kemik plasterle tutturulduktan sonra biraz rahata kavuşan Atatürk, doktorların dinlenme öğüdünde bulunmasını hiçe sayarak hemen otomobiline atlar ve cepheye koşup Sakarya savaşını yönetir. Orduya sonuncu taarruz emrini verdiği gün Atatürk’ün kırık kaburgaları da iyi olmuştur. Atatürk’ün hizmetinde bulunduğum ilk günlerde köşkte görevli bulunan Bekir Çavuş bu olayı hem anlatır, hem gözleri yaşarırdı. Ben de bu hikâyeleri ona tekrarlattırmaktan haz duyar. «Haydi anlat!» diye ısrar ederdim. Çavuş ta dayanamaz, başlardı anlatmaya… Atatürk’le İlgili bilmediğim birçok şeyleri Bekir Çavuştan öğrenmişimdir. -Atatürk hasta olduğu zaman nasıl bakardın Çavuş? -Hiç unutmam Çelebi… Atatürk attan düştükten sonra çok hastalanmıştı. Yatakta yatıyordu. Oysa her sabah banyo yapmadan duramazdı. Fakat bu banyoyu bildiklerimizden sanma. O zaman duş falan ne arar? Bir kova soğuk suyu başından aşağı dökerdim. İşte banyo dediğim budur. Ama attan düşüp kaburgaları çatladığı için artık su dökünemiyordu. Sabunlu su ve süngerle vücudunu ovardım. Günlerce Atatürk’ü bu şekilde banyo yaptırdım. Bir de keçinin boynundan çıkardığım bir çıngırağın ucuna ip bağlayarak sofaya uzatmıştım. Çıngırağın altında oturur, nöbet beklerdim. Hasta, olduğu halde bir şezlonga uzanır, önünde bir Sakarya haritası, hep onunla uğraşır dururdu. Bir şey isteyeceği zaman da ipi çeker, beni çağırırdı. Derken Yunan kuvvetleri ağır basmaya başladılar. Biz de Eskişehir’i bırakmak zorunda kaldık. Atatürk’ün önceleri düşüncesi, Ankara’yı da bırakıp daha içerlere gitmek ve düşmanı tam yok etmekti. Fakat sonra bu düşüncesini değiştirdi. «Ankara’yı terk edersem Türk milletinin maneviyatı bozulmaz mı?» diye düşünüyordu. Bu yüzden Ankara’yı sonuna kadar boşaltmadık. Bekir Çavuş bir kez coştu mu, ağzını kapıyamazsın. Bir sor, on cevap al ondan. -Atatürk Cumhurbaşkanı olduktan sonra bir değişiklik oldu mu O’nda? Diye sordum. -Tabii!. Dedi. Eskiden kavhaltı zeytin peynirdi. Şimdi ise ince kahvaltı istiyor. (Kavun, gül reçeli ve beyaz peynir) Eski halini galiba unuttu. Atatürk, çok zaman gece sofradan misafirler ayrıldıktan sonra Bekir Çavuş’u çağırır ve şu kahvaltıyı isterdi: -Peynirli sulu omlet, bir dilim kavun ve gül reçeli… Bekir Çavuş, Atatürk’ün istediği en iyi omleti yapmakla ün salmıştı. Zaten kendisi Lâtife Hanım tarafından gayet iyi yetiştirilmişti. Bütün elbiselerini, gömleklerini o hazırlar, papyonlarını -kaba olduğu halde- çok iyi bağlardı. Bekir Çavuş’un ayrılışı da hayli ilginç olmuştur: Çavuş bir gün Tepebaşı Gazinosu’nda içkisini içmektedir. İlerdeki masada iki arkadaş kavgaya tutuşmuşlar. Kavgacılardan biri Galatasaraylı boksörlerden. Çavuş bunları ayırmak istiyor. Dinletemeyince de fors (!) koyuyor: -Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bana Bekir!.. derler. Deyince boksör bunu Avrupa’dan gelen futbolcu Bekir sanarak hemen elini sıkıyor ve yanaklarını öpüyor. Bu olayı o devrin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Başyaver Rüsuhi Bey, Atatürk’e bildirip şikâyette bulunuyorlar. Bundan sonra Bekir Çavuş polislikten komiser olarak emekliye ayırtılıp, yanına da bir miktar para verilerek köyüne gönderiliyor. Çavuş sonradan kemik veremine yakalanmış. On beş yıl kadar önce Çankırı’nın Dikenli köyünde öldüğünü öğrendik. Kaynak: Atatürk’ün Uşağı İdim, Cemal Granda, sf:188-192

via Sivas Herfene http://bit.ly/2swdNn1

İftara doğru Tekmezar Çenilliden E Önemlibıçak

via Sivas Herfene http://bit.ly/2Juq2KD

Menşure Yalçın Saraçoğlu hocamızın PAZARCI KADIN isimli suluboya çalışması. #Sivas #SultanŞehir #Sivaslı #SivasHerfene #Nostaljia #Nostalji #Cayyurt #TavsanBayırı #Bengiler

via Sivas Herfene http://bit.ly/2Jbm3Di

ATATÜRK'ÜN AŞÇISI BOLULU KEMAL USTA ANLATIYOR Atatürk Hangi Yemekleri Severdi? Bu suale ancak, aşçıları ile ün yapan Bolu’nun Mengen ilçesinin Konak köyünde/1322 yılında doğan Kemâl usta cevap verebilirdi. Bir aya kadar emekli olacak olan 63 yaşındaki Kemal Usta’yı Ankara’da Cumhurbaşkanlığı köşkünde bulduk.. 1929’da Çankaya Köşkü mutfağına giren, sırasıyla, kalfa, baş usta yar­dımcısı ve ustabaşı olan 2 oğul, 2 kız babası Mengenli Kemal Erten, bize köşkün mutfağında, o günleri yaşar gibi heyecanla büyük kurtarıcının sevdiği yemekleri anlattı. “1929 yılında İzmir’de bir büyük lokantanın baş ustasıydım. O sırada, Başvekil İsmet İnönü’nün baş ustası kayınbiraderim olan Kadir usta idi. Onun aracılığı ile köşk mutfağına yar­dımcı ahçı olarak girdim. O günlerde Gazi Paşa’nın ahçıbaşısı Ak Mehmet usta idi. Benim de akrabamdı. O da sağ olsun, elimden tuttu. Bir müddet sonra, köyüme dönmüştüm ki haber ettiler,vköşkten çağırdılar. Giriş o giriş hâlâ buradayım… GAZİ HANGİ YEMEĞİ SEVERDİ Merhum Gazi, yemeklerde pek ayırım yapmazdı. Önü­ne hangi yemeği koyarsan koy, “Sevmem” demezdi. Ziyafet­ler hariç, bir yemek listesini gönderdiğini hatırlamıyorum. Ancak, çok çeşit isterdi yemeklerinde. Zaten pek yemeğe de düşkün değildi. Çok kereler dikkât ettim, en çok kuru fasulye ile pirinç pilâvını severdi.. Fasulyeyi pilâvın üstüne döker öyle yerdi. Sabahları genellikle peynirli yumurta ve kuru fasulye yemeğe bayılırdı. Bizim mutfakta, günün 24 saatinde bir tek tencere ha­zır beklerdi, o da kuru fasulye tenceresiydi. Çünkü, belir­siz zamanda kuru fasulye is­ter, biz de yemeği hemen gö­türürdük. Geceleri geç vakit­lere kadar çalıştığında karnı acıkır, o zaman da kuru fasulye isterdi. Hiç sevmediği için yalnız yemek yemezdi. Kalabalık bir masada, yemek yemekten büyük zevk duyardı. Her akşam o zamanın büyüklerini ve dost­larını davet eder hem onlarla konuşur, hem de yemek yerdi. Atatürk, hiç tatlı sevmez­di. Ama, “Ben sevmiyorum ama, gelen misafirlerin içinde tatlı seven vardır, onun için mutfakta bulunsun” derdi. Rahmetli Atatürk, kendisine hizmet edenlere çok nazik davranırdı. Kızdığını na­dir görmüşümdür.. Atatürk, içkilerde pek ayırım yapmazdı ama, onun masasında rakının çok ayrı yeri vardı. Çok meze istemez rakı içerken birkaç leblebi ona yeterdi. Ara sıra, mutfağa geldiğinde bizim de avucumuza, cebinden leblebi çıkarır koyardı. Nur içinde yat­sın.” kaynak: Atatürk’ün aşçısı Bolulu Kemal Usta Atatürk’ün aşçısı ile yapılan bu röportaj, 10 Kasım 1969’da Günaydın Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Röportaj: Erkan Tüzün – Baha Tunç

via Sivas Herfene http://bit.ly/2JbO1uC

Erhan Yalçın arşivinden

via Sivas Herfene http://bit.ly/2J8llXr

😊😊😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2LgTLE3

Ay yıldızda pek yakışmış 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2JaUWbu

TAŞ KINASI 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2HiWlH5

KANGALLARIN BANYO KEYFİ 😊

via Sivas Herfene http://bit.ly/2LXRSgz