Ana içeriğe atla

MEMECİĞİMİN GILİĞİ !!!!!! Bir büyüğüm,en kısa zamanda şehrimizde bir gelenek olan ve her bayram öncesi arefe gününde toplanan ,memeciğimin gıliği’ni araştırmamı bunla ilgili bir yazı yazmamı istedi .İki satır, dört kelime bir paylaşım bana yakışmayacağı için, ciddi bir araştırmaya yöneldim.Sizlere bu geleneğimizi anlatmak için biz yazı hazırladım ,umarım sıkıcı olmaz. Yıl 1873 ,orta anadolu yani Ankara,Yozgat,Sivas ve Konya illerini içine alan şimdiki iç anadolu bölgesi.Allahın bir hikmeti sebebi bilinmez,büyük bir kuraklık meydana gelir. 1 Nisan 1873 tarihinde Ankara Vilayetinden,Seraskerlik’e çekilen bir telgrafta, kuraklık sebebiyle zahirenin kıt olduğu, suların çekildiği, su değirmenlerinin yeterli seviyede çalışamadığı ahaliye yetecek kadar ekmek sağlamanın zorlaştığı ve Ankara’da talim yapmakta olan iki tabur birinci sınıf redif askerleriyle beraberlerinde gelmiş olan akrabalarının alınan tedbirler sayesinde zar zor doyurula bildiği,haziranda toplanması gereken acemi redif askerlerine ekmek verilebilmesine imkân olmadığı ve bunların toplanmasının ertelenmesi gerektiği belirtilir. Aralık ayına gelindiğinde kışa kıt imkanlarla giren halkın durumunu istanbula çekilen şu telgraftan anlayabiliriz. Kuraklıktan dolayı mahsullerinin tamamen yandığı, kışın şiddetinden tüm hayvanlarının telef olduğu devletin verdiği zahirenin nüfuslarının çokluğundan dolayı on günde bittiği, evlerdeki bakır eşya ve sair para edecek her şeyin satıldığı ot kökü, üzümün pembe çekirdeği palude (pelte yapmak) ile karınlarını doyurdukları, bunlardan ve acizlikten dolayı pek çok insanın öldüğü zahire bulamadıkları ve kendilerine zahire verilmesi gerektiği bildirilmekteydi. Anadolunun bir taraftan kıtlık,diğer taraftan rus’ya ile olan ilişkilerinin bozulması Osmanlının çekeceği sıkıntıların aslında ilk sinyalleriydi.Cahil anadolu insanı inanışı gereği ya gelen muhacirlere suç buluyordu.Uğursuzluk getirdikleri için kuraklığın olduğunu yada yöneticilerin basiretsizliğinden Allah tarafından cezalandırıldıklarını söylüyorlardı.Savaşlar ve çaresiz hastalıklar,birde üzerine kuraklık görülmesi felaketleri ve acı haberleri anadoluyla beraber anılır olmuştu. Hikayemizin kahramanı Hasibe bacı kale ardı mahallesinin tek katlı toprak damlı evlerinden birinde yaşıyordu.Kocası seferberlikten dönmeyecek bir Sivas kadını .Hasibe kış aylarında elde avuçta ne varsa harcar,üstüne birde çocukların kızamığa yakalanması onu büsbütün perişan eder.Çaresizlik içinde iki gözü iki çeşme akmakta her namazda Allah'a yalvarmaktadır.İnancını yitirmeyen ,ruhunda ve töresinde isyana yer olmayan bu Anadolu kadını gecesini gündüzüne katar ,uykusuz her gecede çocuklarının başında hiç durmadan dua ederdi. Mart ayına geldiklerinde, tamda yazın ilkbaharın otların ,börtü böceğin yeryüzünü kaplayacağını hayal ettiği günlerde çocukların hastalığı iyice belini bükmüştü.Üç çocuğun en küçüğü olan Mehmed’ini ne yazık ki,sabahlara kadar salladığı, tavandan asma beşiğinde cansız bulunca ,dünyası başına yıkılmıştır Hasibenin. Yalnızlığını bastıran tek şey ,yüce Allaha yalvardığı huzuruna vardığı bir ucu sökülmüş kilim seccadeden başkası değildir.Mayıs ayına doğru hükümetin aldığı tedbirler ,karaborsacıların ve zahire sahiplerinin gözünün korkutulması meyvesini vermeye başlar az da olsa artık insanlar devlet eliyle un ihtiyacını karşılayabilmektedir.Öncelik erleri savaşa giden aileler , onların dul ve yetimleridir. Hasibe bacı eline geçen bir külek un’dan ekmek yapar ,yaparken de kışın kaybettiği yavrusu aklına gelir gözyaşlarına boğulur.Bugün tamda kırkıncı günüdür.Ekmekten artan mayasız hamurla kırk ekmeği yapacak durumu yoktur,olsun der mehmedim de küçücüktü der ,oturur gözyaşları içinde kırk küçük ortası delik ekmek yapar aklınca ,evladının kırk ekmeğini yapmıştır.. Bunları elindeki oklavaya takar ve komşuların kapısını çalar. -Hasibe bacı ,bu ne derler Ağlamaktan konuşmakta zorlanan kadının dudaklarından kurşun gibi sadece şu sözler dökülür’’memeciğimin gıliği’’ O gün hiçbir komşu bu mini minnacik ekmekleri yiyemezler ,her Sivas evinin duvarında çiviye takılı duran kuranı kerim’in çivisine takarlar. Hasibe bacıya destek için tüm komşular ,bu minik ekmeklerden yapar ,bir ipe dizerek birbirlerine dağıtırlar.Çünkü her evden bir Mehmetçik yada memecik hayatını kaybetmiştir. fevzibilen Fevzi Bilen Kardeşimiz Hazırlamış


via Sivas Herfene http://bit.ly/2xAkyFs

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS