Ana içeriğe atla

Yaşayan efsane HÜSEYİN YILDIRIM Asya Şampiyonu'nu, Avrupa Şampiyonu'nu yendi, Taci İçsel'e boksu bıraktırdı, Celal Sandal'ı üçü nakaut olmak üzere tam 5 kez mağlup etti, geçen yıl Güreş Federasyonu Başkan Yardımcısıydı, şimdi Atletizm Federasyonu'nda aynı görevle bulunuyor. Konuğumuzun adı: Hüseyin Yıldırım... 1947 yılında Avrupa Karması'na seçilen Vural İnan, O'nun için şöyle yazmıştı: "1954-1960 yılları arasında fırtına gibi esti, boks Milli Takımı Kaptanı olduğum dönemlerde ben bile Hüseyin Yıldırım'ın sağ direktörlerinden korktum..." Avrupalı, Amerikalı gençler çatışma çıktığında hemen "gard"larını alırlar, bizde ise "yallah güreş vardır, budlara dalıp hasım yere indirilir." Bunu gözönünde bulundurarak Hüseyin Yıldırım'a sordum: "Neden boks?" Sivas'ta iken bir mahalleden digerine geçemezlermiş. "Kendimi korumak için boksör oldum" dedikten sonra ekledi: "Biz gençlerin dörtbir yanı kahraman Gazilerle doluydu, Sarıkamış, Yemen, Çanakkale'de çarpışan Gaziler, akşam oldu muydu, savaş anılarını anlatırlardı, hele biri vardı ki aralarında Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis'i sünküsüyle esir almıştı. Onlar derlerdi ki, Gazilerle Milli Takım formasını giyen sporcuların na'aşları Türk Bayrağı'na sarılır. Gazilerin konuşmalarından etkilendim, 1954 yılında Sivas'ta boksör de antrenör de boks ajanı da bendim, tuttum Federasyon Başkanı Hakkı Yücesoy'a bir mektup yazdım, dedim ki, Türkiye Şampiyonası'na katılmama izin verin, kazanırsam harcırah ödersiniz, dereceye giremezsem hiçbir şey istemem. Olumlu cevap aldım, tirene bindim, sabaha karşı Kayseri'deydim, ellerimi açıp duaya başladım: Allahım bana Milli Takım formasını nasip et, diye. Bir de baktım göğsümde Ay-Yıldız var, ellerimle kazımağa çalıştım, helecandan ağladım, sonradan fark ettim i,o dönemlerde tirenlerin camlarına kazılı Ay-Yıldız motifi güneş parlayınca göğsüme çıkmış. Bu olaydan alabildiğine etkilendim." Hüseyin Yıldırım, 50 kez Milli mayoyu giydi, 1959 Beyrut Akdeniz Oyunları'nda 57 kiloda gümüş madalya kazandı, atletizm yaptı 400 metre'de Türkiye Şampiyonu oldu, Sivasspor'da futbol oynadı ve bu kulübün tam 10 yıl başkanlığını yaptı. "Seni kim spora teşvik etti?" diye sorduğumda şunları anlattı: "2'si erkek, 2'si kız, dört kardeştik, kardeşim Mehmet Yıldırım da Milli boksördür, her sabah bir kilo bala yarım kilo tereyağ gezdirip de yemezsem, sporcu olamayacağımı sanırdım, babam başımda dururdu. Hani bir Köroğlu efsanesi vardır, bu yiğidin atı körelmiş, Köroğlu da tarlasına çamur döşeyip atını koşturmuş, tıpkı böyle, evimizin bahçesini çamurla doldurdum ve yıllarca "at koşusu" yaptım, adımları atarken tabanlardan çıkan çamurlar öne düşerse bu türlü koşuya "at koşusu" deriz. Hergün 30 kilometre koşardım." Hüseyin Yıldırım, geçmiş dönemlerin unutulmaz boksörleri Vural İnan, Halit Ergönül, Yalçınkaya kardeşler, Abdullah Tomba, Taci İçsel, Orhan Tuş, Garbis Zakaryan'la Oktay Altıok ve Adnan İnan'ı hasretle anıyor. Türk boksunun ileri gitmesi için de akademik düzeyde sporcu yetiştirilmesi gerektiğini belirtiyor. O'na göre "İthal sporcuyla spor, spor değil!" Anlattıklarını zevkle dinledim vedalaşırken sağ kolunu uzattı, Vural İnan'ı hatırlayıp "toka"laşırken dikkat ettim... Göbek atarak Hüseyin Yıldırım maçlarına "göbek atarak" çıkardı. Yıllar sonra sebebini sordum, anlattı: "Yoluma düz giderim, hakemle işim olmaz, yemeği az yerim doktara işim düşmez. Kuru-kuruya kültür fizikten çok, müzik eşliğinde oyun havaları sporcular için bence çok daha yararlı. Hesabettim kitabettim, göbek atarken, oyun havası oynarken daha iyi ısınıyordum, bu yüzden hep oyun havası vurarak ringlere çıktım." Oğlumun levantası Bir dönemin en namlı boksörlerinden Halit Ergönül'le İzmit'te kamp yaparlarken Hüseyin Yıldırım bir de bakmış, Ergönül her sabah elinde bir şişe olduğu halde aynanın karşısına geçiyor ve bu şişedeki suyu ellerine dökerek yüzüne ve kollarına sürüyor. Merak edip sormuş, şu cevabı almış: "Hüseyinciğim, biliyorsun bu yakınlarda bir oğlum oldu, kampta bulunduğumdan O'nu göremedim ama küçüksuyunu göndermelerini istedim, işte bu losyon, oğlumun çişi..." Burun kemiğini Hüseyin Yıldırım, boks yaptığı dönemlerde (1954-1960) burun kemiğini "urgan"la bağlayıp da yatarmış, böyle böyle yapa yapa burun kemiğini kırmış. O dönemlerde burun kemiği kırılmayana boksör demezlerdi. 22 Ağustos 2001 tarihli bir gazeteden alınmıştır.


via Sivas Herfene https://bit.ly/3fQckUz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS