Ana içeriğe atla

SİZLERE : KEÇECİZADE İZZET MOLLA 'nın İstanbul da Doğup Sivasta son nefesini verdiği hazin hikayesini Paylaşıyotum . vakit bulanların okumasını tavsiye ederim (1786, İstanbul - Ağustos 1829, Sivas) 18. ve 19. yüzyılın dîvan şairlerinden olup divan şiirinin XIX. yüzyıldaki son temsilcilerindendir. Aslen Konyalı bir aileden gelmiştir. Dedesi Mustafa Efendi eğitim amaçlı İstanbul'a gelmiş ve oğlu Pîrizâde Mehmet Salih Efendi kendisini yetiştirmiş bir kimsedir. Dedesi Mustafa Efendi Kudüs ve Bursa kadılıklarında da bulunmuş 40 yaşlarında Davut Paşa İmamı'nın kızıyla evlenmiştir. Bu evlilikten Kececizade İzzet Molla’nın babası Salih Efendi dünyaya gelmiştir . Keçeci zade lakabı Babasının dedesinin Konya’da keçecilik yapmış olmasından dolayı onlara miras kalmıştır. Babası Salih Efendi, küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim alarak 19 yaşındayken ilmiye sınıfından müderris olur. Müderrislikten fetvahaneye oradan da kethüdalık ve ordu kadılığına geçmiştir. Ordu kadılığı sırasında sözlerini esirgememsi nedeniyle Konya'ya sürülür. Cezası bittikten sonra Selanik kadılığına yollanır. Oradan da benzer sebeplerden dolayı Gelibolu’ya yollandığı anlaşılmaktadır. Babası Salih Efendi, vefat ettiği zaman İzzet Molla 14 yaşındadır. Miras olarak İzzet Molla ve kardeşlerine Avret Pazarı'ndaki harap bir konak ve kırık dökük birkaç parça eşyadan başka bir şey kalmamıştır. İzzet Molla babasının ölümünden sonra eniştesiyle yaşamaya başlar ve ablasının ve eniştesinin sayesinde eğitimini devam ettirir. İzzet Molla, babasının ölümüyle çok sıkıntılar çekmiş ancak eniştelerinin yardımıyla tahsilini tamamlayarak müderrislik makamına ulaşmıştır. Neşeli biri olmasına rağmen babasının ölümü sonrasında bunalıma girerek intihar girişiminde bulunur. "Bahçekapı'dan bir kayığa bindiğini, Göksu'ya gitmek üzere Kuruçeşme sahilinden geçerken yalı penceresinin önünde Sâib Divanı'nı mütalâa eden Hançerli Bey tarafından yalıya davet edildiğini ve bu davette doğan yakınlaşmanın intihara mani olduğu belirtilir." Hançerli Bey bu olay sonrasında İzzet Molla’ya yakınlıkduyar ve onu Halet Efendi ile tanıştırır. Halet Efendi ona bir ev vererek geçimine katkıda bulunmaya başlar. Bu sıralarda on dört yaşlarında olan İzzet Molla, eniştesi Meş’alecizâde Esad Efendi ile Kadıasker Moralızâde Hâmid Efendinin himayesinde büyümektedir. Halet Efendi’nin himayesini de kazanan İzzet Molla, Sultan Mahmud'un huzuruna girme ve hatta birlikte işret etme imkânı bulur. 1821-1822 isyanları da çıkmış ve Molla, kendini iyice yalnız hissetmeye başlamıştır. Hâlet Efendi ile aralarında -sonuçta pek memnun olmayacağı dostlukları bu yıllarda kurulmuş olur;" XIX. yüzyılın başlarında saray entrikaları ve iç isyanlarla ülke iyice karışırken yenileşme hareketleri, henüz rayına oturtulamamış, yenilik taraftarlarıyla, eski yaşamı ve idareyi savunanlar arasında kıyasıya bir savaş başlamıştır. Şairin hamisi haline gelen Hâlet Efendi, yenileşme taraftarı değildir. Zeki, âlim, zarif bir devlet adamı olmasına karşılık aynı derecede de hasîs ve hesaplı bir kişiliğe sahiptir. Halet Efendi, Yenileşme hareketlerini bertaraf etmek için zaman zaman devlet kademelerine işin ehli olmayan cahil adamlarını yerleştirdiğini ve bunları koruduğunu, isyanları -malesef- teşvik ettiğini tarihler yazmaktadır. İzzet Molla'nın zeki, nüktedan, zarif ve hoşsohbet kişiliği, kısa zamanda Halet Efendi ve saray çevresi meclislerinin aranan siması haline gelmesini sağlar. Böylece kendisine ikbal imkânlarının kapıları da aralanmaya başlar. Şeyhülislam Salihzâde Es'ad Efendi'nin yardımıyla 1809 yılında Bursa'ya müfettiş tayin edilir. İlmiye mesleğindeki ilk vazifesi 1809’da Bursa Müfettişliğidir. Bu esnada Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın soyundan İsmail Mekki Bey'in kızı Hibbetullah hanımla evlenir. Bu evlilikten 4 erkek çocuk dünyaya gelir; Fuad, Reşad, Murad, Sedad. Bu çocuklardan birisi, Tanzimat dönemi meşhur devlet adamlarından Fuad Paşa'dır.Sultan Mahmut, Molla'ya kaç evladı olduğunu ve isimlerini sorar. İzet Molla: Fuad, Reşad, Murad, Sedad, diye oğulllarının adını sayar. Padışah,bu adların kafiyesine dikkat ederek: "Bir oğlun daha olursa ne ?" diye sorduğunda İzzet Molla': "Allah'tan İmdâd" cevabını verecektir. Molla, 1820 yılında Galata Kadısı olarak görevlendirilir. Halet Efendi'nin 1822 tarihinde Konya'ya sürülmesi ve orada öldürülmesi sonrasında Halet Efendi’ye yakın olanların felaketine sebep olur. İzzet Molla'ya ilk anda herhangi bir zarar gelmeyecektir. Molla, Galata Kadısı görevinde iken Hâlet Efendi’nin ve yakınlarının uğradığı felaketlerin kendi başına da geleceği endişesi ile yaşayan İzzet Molla, büyük bir psikolojik baskı altına girer. Nitekim Sadrazam Hamdullah Paşa aleyhinde söz söylemek ve devlete karşı olmak iddiaları ile " Keşan'a sürgün olarak gönderilir. İzzet Molla, kendisine hamamda sürgün haberini getiren Çavuş'la birlikte, önceden hazırlanmış iki ata binip Keşân'a gider. Bu sürgünü ve devamındaki olayları Mihnet-Keşân adlı eserinde anlatmıştır. Keşan’da bir müddet kaldıktan sonra dostlarının yardımı sayesinde; 16 Şubat 1824 tarihli bir fermanla affedilir ve tekrar İstanbul'a döner. Mihnet-Keşân'da bu dönüş, oldukça sâde ve usta bir dille anlatılmaktadır. Keşân-İstanbul arasında gördüğü yerleri yine gerçekçi bir tarzda nakleder. Sırasıyla Ergene, Edirne, Havsa, Babaeski, Burgaz, Çorlu, Silivri, Küçükçekmece üzerinden İstanbul'a dönüşünü aktarmıştır. Keşân’daki sürgün yıllarında oldukça yıpranmış ve sinirleri bozulmuş olarak döner. İzzet Molla, bu yıllardan sonra bir çeşit inzivaya çekilerek dedikodulardan uzak durmaya ve Galata Mevlevi hanesine daha sık gidip gelmeye başlar. Galata Mevlevihanesi’nde aradığı sükunu bulmak istemiştir. 1826 tarihinde İstanbul Pâyeliği'ne ve Haremeyn müfettişliğine getirilir. Eski itibarına yeniden kavuşan Molla, h. 4 Şâban 1243/ 21 Şubat 1827'de eyâletlerin tevzî defterlerine müfettiş tayin edilir. Fakat bu ikbal dönemi de uzun sürmez. Aynı yıl Osmanlı-Rus savaşı çıkmıştır. Rusya ile savaşa girmenin açık bir şekilde yenilgiyle sonuçlanacağını gören İzzet Molla ve arkadaşları, Meclis-i Umûmî'nin kararına karşılık, savaşın doğuracağı kötü sonuçları bir lâyiha şeklinde hazırlayıp saraya sunarlar. ( E.Ziya Karal, a.g.e., s.150; Bernard Lewis. a.g.e., s.79-81-)Savaşa taraftar olmaması ve bunu bir lâyihâ ile açıkça beyân etmesi onun sürgüne gönderilmesine sebep olarak Sivas'a sürgün gider. Molla'nın Sivas'a sürgün edilmesine sebep olan bu Lâyiha, 6 Rebiülevvel 1244/ 16 Eylül1828 tarihinde kaleme alınmıştır. Bu "nefy" kararı maalesef Molla'nın son mihneti olacak ve haklı çıktığının resmen doğrulanmasını görmeden dünyadan göçüp gidecektir. Sivas’taki günlerinde maddî ve manevî pek çok sıkıntılar içinde olan İzzet Molla; devlet düzeni ve saray entrikaları yüzünden bir hayli yıpranmış Sivas'a sürgüne gönderilmesi, onu adeta mahvetmiştir. Halet Efendi’nin katlinden beri yaşadığı bunalımlar onu yiyip bitirmektedir. İzzet Molla, Sivas'ta iken Vali İsmail Paşa'nın kendisine ilgi göstermesi sebebiyle İsmail Paşa'ya bir kaside sunmuştur. Fakat yine de mutlu değildir. Rus Harbi'nin ilerleyen günlerinde başarı gösteren Rus birlikleri Sivas'a doğru ilerlemeye başlamıştır. Sivas’a sürgün olmasına sebebp olan Layiha’aındaki haklılık ortaya çıkmıştır. “Molla, yanılmış olmayı çok istemekte ve "Aman ya Rabbi, beni yalancı çıkar" diye yakarmaktadır.” İzzet Molla ve Layihâ'ya imza atan arkadaşlarının haklı oldukları devlet erkanı tarafından da kabul edilince İzzet Molla'nın mağduriyetini önlemek için, afv edildiğini bildiren bir ferman yazılıp Sivas'a gönderilir. Ne yazık ki, İzet Molla’nın bu af fermanının görmeye ömrü kafi gelmeyecektir. Ferman kendinse ulaşmadan iki saat kadar önce İzzet Molla hayata vedâ etmiştir. (Ağustos 1829/ h.1245) Ferman, cenaze töreninde okunur ve göğsünün üzerine konularak defnedilir. Ölümü üzerine Arif Hikmet şu beyitiyle tarih düşürmüştür; "Kayd-ı târihi olup hüzn-âlûd İzzet şâire de kıydı cihân" (1245) Ağustos 1829’da kırk dört yaşında vefât eder. Önce Sivas’a defnedilir; Molla'nın ölümüne, oğlu Fuad Paşa'da da görülen kalp rahatsızlığı sebep olduğu düşünülmektedir. İzzet Molla 44 yıl yaşamış ve genç yaşta ölmüştür. II.Meşrutiyet'in ilanından sonra Sivas'a Vali olarak atanan Muammer Bey, İzzet Molla'nın kabrinin üzerine bir park yapılmasını istemesi üzerine, Molla'nın torunu Reşat Bey, merhumun kabrini İstanbul'a getirterek; Avret Pazarı Canbaziye Mahallesi'nde Mustafa Bey Mescidi avlusunda bulunan babası Salih Efendi'nin yanına defneder.


via Sivas Herfene https://bit.ly/3ZXKiss

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS