Ana içeriğe atla

Mahallemizin kıymetli insanı rahmetli Muzaffer Gücer ağabeyimiz Sivas anılarını kaleme almıştı. Altı yedi sene önce paylaştık bunları. Kendi gitti yazdıkları kaldı bize yadigâr. Söz uçar yazı kalır derler ya hani . Muzaffer abinin de yazıları kaldı bizlere . Nurlarda uyusun . ''KÜRÜN GAPMA'' 'Kürün (Hamam Kurnası) Gapma' 8.3.2016 BizimSivas. Şimdi bilmem, o hamamlar kaldı mı? Gidenler var mı? Bizim çocukluğumuzda, günümüzde yaşadığımız apartman dairelerindeki gibi banyo yoktu. Yıkanmak için, ´´makadın´´ (sedir) bir köşesinde, beton sıvalı cağ veya dolabın içinde, gusulhaneler vardı. İnsanlar, ekonomik durumlarına göre,haftada veya 15 günde bir, hamama giderdi. Biz ve mahalleli ya Şirinoğlu (Akdeğirmen camiinin yanında soyunma yeri harap olmuş, diğer tarafları sağlam restorasyon bekleyen hamam) yada Çay Hamamına (Kepenek caddesinden Sularbaşı istikametine ayrılan yolun sağında 100 metre sonra yer alan boşlukta bir zamanlar vardı) giderdik. Evin en beceriklisi kadın veya kız, hamamın açılmasına yakın gider, kapıda bekler, kapı açılınca, öncelikle hazne önüne yoksa sekilerde bulunan, kurnaların birine evin hamam tasını koyardı. Buna “kürün kapma” denirdi. Başkaları buraya yanaşamazdı. İçi dışı kalaylı, bakır hamam tasları bu iş için kullanılırdı. Sabah 8 ila 9 arası hamama gidip, daha ziyade göbektaşında terlenilirdi. Vücut yumuşayıp, kirler kabarınca, keselenme faslı başlardı. Saat 11´ e doğru sular akmaya başlayınca, başlar sabunlanıp, kirler akıtılır, liflenip sabunlanıp, abdest alınıp, çıkılırdı. Bu anlatıldığı gibi pek kolay bir iş değildi. Natur, ( hamamda çalışan kadın ) dolaşır, eğer kürün başındakiler 7-8 kişiden az ise, buraya kürün gapamayan, sıra bekleyen başkalarını getirirdi. Ara sıra da olsa,başları sabunlu, gözleri kapalı, kadınların, önce tasları, sonra da kendileri kapışırlardı. Çünkü, sıkışık ortamda taslar birbirine değer, çarpışırdı. Bazen de bu nedenle kavga ederlerdi. Önce yaşlılar, peşinden çocuklar yıkanır, çıkardı. En sonra da, ablalar ve analar çıkardı. Soyunma yerine gelince,´´ - of aman! başını, bağrını yesin! hamamının, öldük, bittik. Aman kız şu kırmızı bohçada, mor havuç vardı. Hele ver de, şu yurağım ( yüreğim) ferahlasın.”derlerdi. Pancar gibi kızarmış,bir suratla eve dönülürdü. Eğer sabahleyin gitmişlerse, hamam dönüşü, , akşamdan pişirilen yemek, yoksa öğlenleyin turşu-ekmek veya peynir-ekmekle karın doyurulurdu. Akşama en kolay yemek pişer (erişte veya kuskus pilavı) ve sofra alelacele toplanır, hamam yorgunu hanımlar yatağa dar düşerdi. Hamamdan gelirken rastlayan komşu veya tanıdık birisi ´´- Bacım hamamın afiyet olsun. Yarasın. Güle güle kirlen.´´ derdi. Küçük erkek çocuklar, kadın hamamına götürülürdü. Bunların ilk işi, ıslatıp, ıslatıp göbek taşının mermerine, aşıklarını (koyun ve keçilerin dizinden çıkan kemik) sürterek, aşığın alt ve üst kısımlarını düzleştirip, oyun sırasında zil veya şek gelmesini kolaylaştırmaktı. Çünkü aşık oyununda üstünlük böyle sağlanıyordu. Bu şekilde hazırlanan aşıklara “ zarlı eneke” denirdi. Bazen ağılık merkezini ortaya getirmek için aşığın çukur kısmına (buraya çik, tam karşısına gelen tümsek kısma tok denirdi.) kurşun eritilip, oraya tutturulurdu. Oyunda kaybedilen sıradan aşıklar olurdu, enekeler hiçbir zaman verilmezdi. Bazı kadınlar hamamda biraz gelişmiş,erkek çocuk görünce, “-oğlum sen güccüksün (küçüksün.) babanla gelseydin.” derlerdi. Mahallemize yeni taşınan,arkadaşımız Erzincanlı Faruk, ablasıyla hamama gitmiş. Garip garip bakınırken, kadının birisi,”- oğlum, sen kaybolursun, bir daha babanla gel.” demiş. O da “-teyze babam yok. abimle gelsem olur mu? “diyince kendisiyle alay edildiğini zanneden kadın öyle bir kızmış ki, arkadaşımızı elinden zor almışlar. Sular, istenildiği gibi sıcak değil ise “Aman anam südüğüm (sidiğim) gibi suyunan yıkandık. Aldığı para heram (haram),gan (kan) gatıran (katran ) olsun. Nal, mıh olsun, göğdesine (gövdesine) yapışsın, öte dünyada, alacağım olsun.” diye beddua ederlerdi. Yazın hamamdan dönen tanıdık,akrabalar, Tavşanbayırına çıkmaya başladıklarında, nenemi, yukarı oda penceresi önünde otururken görürlerse, ellerini uzatıp, ´´- öpiyim ciğiş (ciciş) derler. O da “sağol, varol, hamamın afiyet olsun.Güle,güle kirlen.” derdi. Havlu, temiz çamaşır, peştemal, nalın, sabun, hamamtası, tarak ve kildan denen sarı veya bakırdan yapılma küçük, şirin malzeme kutusu hamama götürülürdü. Ayrıca soyunma yerlerinde serilmek üzere hamam halısıda (bildiğimiz halılardan değildi) giderdi..Nufüs kalabalığına göre,bir veya iki bohça ile gidilirdi. Bohçalar, ya koltuk altında veya çocukların sırtında taşınırdı. Ailenin maddi durumuna göre 3 cins tarak vardı. Bunlar fildişi, şimşir ağacı ve hayvan boynuzundan kemik taraklardı. Gelinlerin,fildişi tarağı ile nalınları telkâri ile süslenirdi.Nalınların kenarlarındaki toplar, yürürken, şıkır,şıkır öterdi.Hamam tasları, İstanbul veya Erzincan yapısı çark işi bakırdan olurdu. Bunların ortasında balık figürü de olurdu. Sivas ise hamam tasını dövme bakırdan yapardı. Amma biraz ağır olurdu. Hamamın şehir kültüründe çok önemli bir yeri vardı.Bu normal hamamlar dışında, değişik sebeplerle gidilen hamamlar da vardı. Bunlar, yas hamamı, gelin hamamı, sünnet hamamı ve güvey hamamıydı. YAS HAMAMI : Cenaze kalktıktan bir kaç gün sonra, ölünün soykası ( ölüm anında üzerinde bulunan, öldükten sonra suyolarak çıkarılan giyecekleri) ve diğer kıyafetleri yıkanırdı. Daha sonra bunlar, fakirlere verilirdi. Çamaşırın yıkandığının ertesi günü komşular ve akrabalar ile birlikte ölü evindeki kadınlar hamama giderlerdi. Buna yas hamamı denirdi. SÜNNET HAMAMI: Sünnet olacak çocuk veya çocuklar, birkaç büyük erkek ve mutlaka kirva (kirve) ile faytonlarla, hamama gider yıkanırlardı. GÜVEY HAMAMI : Damat,sağdıç, birkaç yakın arkadaş ile düğünden önce hamama giderlerdi. Buna da güvey hamamı denirdi. GELİN HAMAMI: Düğünden bir, iki gün önce gelin ve arkadaşları hamama giderlerdi. Bu hamamın masrafını oğlan evi karşılardı. Bu hamamlar için, hali vakti yerinde olanlar, hamamı komple kapatırlardı.Diğerleri ise kaç kurnalık, insan gidecekse, ona göre hamamcı ile anlaşırlardı. Yas hamamı, çoğunlukla ağıtlı ve hüzünlü, gelin ve sünnet hamamları ise çalgılı ve eğlenceli olurdu. Nedense, Sivas´ın, en güzel hamamı olan, Kurşunlu Hamamı 1958 yılına kadar, belediyenin gaz ambarı idi. Nasıl oldu,kimin aklına düştü ise, belediye burayı boşaltıp, bakım onarımını yaptı. Ve Sivas´a hem kadınlar, hem de erkekler için tekrar hamam olarak hizmete açtı. O ecdad yadiğarı şahane eser, harap olmaktan kurtarıldı. Bir de RAMAZAN HAMAMI vardı. Ramazanlarda, bütün hamamlar sahura kadar açıktı. Erkekler, bu işte de şanslıydı. Çünkü kürün gapma derdi yoktu.Sadece Ramazanda arefe günü akşamı hamamların önünde kuyruk olurdu.Hamama Gidenlere Afiyet ve Saatler (sıhhatler) Olsun.Güle Güle Kirlensinler. Selamlar.


via Sivas Herfene https://bit.ly/3ExtlMu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS