Ana içeriğe atla

FERYADİ HAFIZ HAKKI HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ TÜRKÜSÜ VE BU TÜRKÜYÜ İLK KEZ PLAĞA ALAN KİŞİ Feryadi Hafız Hakkı Kimdir: Feryadi Hafız (İsmail) Hakkı Bey 1885 Karabağ doğumludur. 93 Harbinde (1977-1878 Osmanlı - Rus Harbi) sonra imzalanan Ayestafanos ve Berlin anlaşmaları neticesinde Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Karabağ Rusların yoğun baskılarına dayanamayarak sürekli göçlerle nüfusunu kaybetmeye devam etmektedir. Bu göçlerden biriyle de Hakkı Bey'in ailesi Anadolu'ya gelmiş, Sivas'a yerleşmiştir. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerimi hıfz ederek "Hafız" unvanı almış, Sivas'ta Hafız Hakkı olarak tanınmıştır. Çocukluk yıllarında Osmanlı Devleti'nin çöküş dönemlerine şahit olan Hakkı Bey o günlerin yokluğunu, sefaletini, acılarını her Müslüman Türk gibi yaşamıştır. Bu duygularla yetişen genç Hakkı Bey'in milli ve manevi duyguları son derece kuvvetli olmuştur. Milli Mücadele döneminde kendisini Kuvva-i Milliye saflarında bulmuştur. Türkçülük ve Turan idealizmini benimseyen fikir adamlarından Ziya Gökalp ve Rıza Tevfik ile dostluk kurmuş, ömrü boyunca bu fikirleri savunmuştur. 1922 yılında yayımladığı CÖNK'ünde "Feryad-ı Vatan Marşı", "Büyük Millet Marşı", "İzmir Marşı", "Turan Marşı", "Kuvay-ı Milliye Marşı" gibi marşlarda hep milli duyguları işlemiştir. İyi derecede müzisyen olan Hafız Hakkı tambur ve bağlama çalmaktadır. Kendi yapımı olan ve Feryat adını verdiği bağlama ve tambur karışımı yaylı bir saz yapmıştır. "...Bir kasnağa işkembeyi gerip kurutmuş, arkasını ince bir tahtayla kapatmış, tambur kolu gibi bir sap takmıştı. Perdeler uydurmuştu. Feryat adını verdiği bu sazı yaylı tambur gibi çalardı..." Bu müzik aletinden dolayıdır ki kendisine Tamburî gibi Feryadî (Feryat çalan) unvanı eklenmiş oldu. Sesi, müziği ve besteleriyle son derece kaliteli bir sanatçı olan Feryadi Hafız Hakkı Bey ilk taş plağını Fransa'da 1922 yılında çıkartmıştır. Ardından Fransa, Almanya ve İngiltere'de birçok taş plak çıkarmıştır. 1918 Çanakkale harbi öncesinde Tokat'tan asker toplamaya giden heyette bulunan Feryadi Hafız Hakkı Bey Rumi 1315 doğumlu 15-16 yaşlarındaki gençlerin silahaltına alınışlarına şahit olmuş, genç nişanlılarını askere uğurlayan kızların gözyaşlarını ve sözlerini beste ve güfteye dökmüştür. Daha sonra, 1927-28 yılında, İngiliz His Master's Voice şirketinden çıkardığı taş plağa "Hey Onbeşli Onbeşli" türküsünü okumuştur. Feryadi Hafız İsmail Hakkı Bey Türkçülük Turancı-ılık fikirlerinden dolayı 1944 yıllarında çeşitli baskılara ve engellemelere maruz kalmış, yaşam mücadelesi verebilmek için çeşitli arayışlara girmiştir. 1944 sonrasında Tokat'a özellikle de Niksar'a gelir, Feryat çalarak eğlence meclislerine eşlik eder. "...Boyu, posu, babacan görünümüyle Mesut Cemil Tel'e benzerdi. Doğu Anadolulu olduğumuzdan, belki de bu nedenle babamla arkadaştı. Yaz sonlarında hemen her yıl Niksar'a gelir, kışın ayrılırdı... Kimi gelişinde yağ, bal toplar kimi yıllar deri alırdı.... Sırtında hep aynı kahverengi elbise bulunduğuna göre fazla bir kazanç da sağlamıyordu. Adalet'in geldiği yıl akıllının biriyle anlaşmışlar, sermaye Niksarlı’dan, çalışma üstattan, ortaklık kurmuşlar. Çok güzel yemekler yapıyordu. Hepsinde tereyağı kullanıyor, etin en iyisini alıyordu. Tiyatroya o yıl çoğu akşamlar yemek yemeden gider, daha önce de belirttiğim gibi İsmail Hakkı Bey Amca'nın seçtiği yemeklerden üç kap yerdim. Gerçekten çok iyi bir aşçıydı. Bu yemeklerin mal oluşu, satış ederi ona vız gelirdi. Bir ay içinde dükkân iflas etti, kapandı." Ahmet Feryadi ile ilgili olarak birçok hatıraya ve dilden dile anlatılan efsanevi hadiseye röportajlarda da yer verilmiştir. Hey Onbeşli Onbeşli Üzerinde en çok tartışma yaşanan türkülerden biri de Hey Onbeşli Onbeşlidir. Tokat türküsü olan ve zaman zaman başka şehirler tarafından benimsenen bu türkünün sözleri ve melodisi de uzun tartışmalara sebep olmuştur. Öncelikle araştırmacıların ortak görüşü olarak türkünün nasıl ve hangi koşullarda doğduğuna bakmak gerekmektedir. Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletlerinin Nisan 1915’ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte, cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç doğmuş, Sultan V. Mehmet Reşat 14 Mayıs 1331’de (27 Mayıs 1915) bir emir yayınlayarak “Askeri Mükellefiyet” yasasında değişiklik yapmak ve lise öğrencilerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştır. Bu durumda o günkü lise seviyesinde eğitim gören çocukların da belli bir kısmı cepheye gitmiştir. Akabinde yayınlanan yeni bir tamimle de, o dönemde kullanılan hicri takvime göre 1314 (Miladi 1896) doğumlu olan ve henüz askere alınmayan 19 yaşındaki gençlerin yanı sıra Hicri 1315 (Miladi 1897) doğumlu olup da bedenen gelişmiş olanların da kıtalara teslim olması emredilmiştir. Tüm bu gelişmeler sonunda Anadolu’nun çeşitli illerinde oluşturulan toplanma bölgelerinde toplanan 1314 ve 1315 doğumlular, kıtalara ve cepheye sevk edilmek üzere silâh altına alınmışlardır. O dönemdeki Anadoluda evlenme yaşının oldukça küçük olması nedeniyle bu çocukların çoğu aileleri tarafından nişanlandırmış veya evlendirilmiştir. Bu durumda da cepheye gidenlerin bir kısmı eşini, çocuğunu veya yavuklusunu memlekette bırakmış ve büyük bir çoğunluğu da geriye dönememiştir. İşte böyle bir duyguyla da arkalarından gözyaşları dökülmüş ve onlarca ağıt yakılmıştır. “Hey onbeşli” türküsü de bu dönemde cepheye giden 1314 ve 1315 doğumlu kahraman vatan evlatlarının arkasından yakılmış bir ağıttır. Elimizdeki verilere göre türküyü ilk defa kayda alan Feryadi Hafız İsmail Hakkı Bey’dir ve tarih 1927'dir. Ardından Muzaffer Sarısözen 28.06.1943 yılında Niksar ilçesinden Mustafa Yolcu'dan "Onbeşli" adıyla derlemiştir ve TRT repertuarına almıştır. Ancak bu derleme maalesef TRT kayıtlarında bulunmamaktadır. Bu derlemenin Niksarlı birinden yapılmış olmasının Feryadi Hakkı Beyin Niksar’la içli dışlı olmasıyla bir ilgisi vardır. Daha sonra merhum Üstat Nida Tüfekçi tarafından 70’li yıllarda babası merhum Hamdi Tüfekçi’den derlenmiş ve TRT Müzik dairesi tarafından 1616 sıra no ile 24.05.1977 tarihinde incelenerek repertuara alınmıştır. Bu türkü Nida Tüfekçi tarafından Akdağmadeni türküsü olarak okunmuş, ardından büyük tepkilerle ve bilimsel reddiyelerle geri adım atmak zorunda kalmıştır. Kaldı ki Nida Tüfekçi'nin babası Hamdi Tüfekçi askerlik görevini Tokat'ta yapmış, bu türküyü Tokat'tan öğrenmiştir. Ayrıca Nida Tüfekçi verdiği konserlerde o ile göre sözleri değiştirmiş "..Afyon yolları taşlı..." gibi ifadelerle çeşitli karışıklıklara sebebiyet vermiştir. Başka bir rivayete göre ise Adanalı İboş Ali Ağa 1315'lilerdendir ve askerliğini Tokat'ta yapmıştır. İboş Ali Ağa ile Adana'da yaşayan Arabacı Selahattin'in kızı Hediye arasındaki aşk hikâyesi neticesinde İboş Ali Ağa tarafından bestelenmiş, bu türküyü daha sonra çırağı Adanalı Ali Limoncu seslendirmiştir. Bu teori müzikal yapı, sözler ve yayılım alanları dikkate alındığında tutarlılığını kaybetmektedir. Ayrıca türkünün Zile'ye ait olduğu tezi de ortaya atılmıştır. Ağıt Mı Oyun Havası Mı? Hey Onbeşli Onbeşli türküsünün ağıt olduğu ama ritmi hızlandırılarak oyun havası formuna sokulduğu tezi çok kuvvetli ve yaygın bir tezdir. Teorideki bu tür ikazlar ve bilgilendirmelere rağmen hala oyun havası formunda söylenegelmesi ve halkın böyle benimsemiş olması da başka bir gerçekliktir. Feryadi Hafız Hakkı'nın taş plak kaydına göre ki en eski ve en orijinal hali şüphesiz bu kayıttır, ağıt olduğuna dair herhangi bir ipucu yoktur. Ancak tam olarak oyun havasına da benzememektedir. Sözler ise bugünkü varyantlarının aksine çok daha aşk temalıdır. Savaş ve ayrılık temaları sadece bir iki kelimeyle sınırlıdır. Türkünün yakıldığı devirlerde Tokat ve havalisinde birçok kız ve erkek çocuk yetimdir. Yetim olan kız çocuklarına Hediye; erkek çocuklarına Yadigâr adı verilirdi. Dolayısıyla türküde bahsedilen sevdiği tarafından mecburen tek başına bırakılan Hediye zaten babasız büyümüştür. Bugünkü varyantları arasında en çok kabul gören sözler şunlardır: Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Aslan yârim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel gediğe (beriye) Fistan aldım endazesi on yediye Gidiyom gidemiyom Az doldur içemiyom (Sevdim terk edemiyom) TRT Sevdiğim pek gönüllü Koyup da gidemiyom Aslan yârim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel gediğe (beriye) Fistan aldım endazesi on yediye Giderim ilinizden (elinizden) Kurtulam dilinizden Yeşil baş ördek olsam Su içmem gölünüzden Aslan yârim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel gediğe (beriye) Fistan aldım endazesi on yediye Tokat yolu kaldırım Düştüm beni kaldırın Hediye'min uğruna Vurun beni öldürün Aslan yârim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel gediğe (beriye) Fistan aldım endazesi on yediye Feryadi Hafız İsmail Hakkı Bey'in 1927 kayıtlarında ise bu türkü şöyledir: Damdan attım kendimi Bulamadım rengimi Hovardalık pek kolay Öğrenmeli fendini Aslan da güzelim gız senin ismin Hediye Fındık, fıstık aldım güzel, yemiye Manto aldım güzel sana gey diye Hey onbeşli onbeşli Bağdat yolları taşlı Onbeşliler giderse Kızların gözü yaşlı Aslan da güzelim gız senin adın Hediye Ah efendim, saat geldi yediye Fındık, fıstık aldım gülüm ye diye Irmağı geçti gelin Gediği aştı gelin Eğil bir yol öpeyim Yüreğim geçti gelin Aslan da güzelim gız senin adın Hediye Manto da aldım güzel güzel gey diye Fındık, fıstık aldım gülüm yemiye Penceresi beş camdan Konyak içtim fincandan Al martini, vur beni Ben de bıktım (geçtim) bu candan Aslan da güzelim gız senin adın Hediye Manto da aldım güzel sana gey diye Fındık, fıstık aldım gülüm yemiye Sonuç Müzik dünyamızın dev eserlerinden olan Hey Onbeşli Onbeşli türküsü elimizdeki verilerin ışığında bir Tokat türküsüdür. Bu türkü ağıt olarak da oyun havası olarak da söylenebilmiştir. Halkın çoğunluğu bu türküyü oyun havası olarak dinlemiş ve sevmiştir. Feryadi Hafız Hakkı Bey varyantı ile günümüzde TRT repertuvarında söylenen varyant arasında söz olarak da müzik olarak da büyük değişiklikler görülmüştür. Demek ki anonim bir görünüme ulaşan türkünün son hali halkımız tarafında en az 100 yıllık bir sürecin ardından şekil bulmuş, müşterek kültür halini almıştır. Anonim eserler halkın ortak emeğinin bir ürünü oldukları için daha çok kabul gören eserlerdir. Dolaysıyla bu türkü de oyun havası olarak halkımız tarafından benimsenmiş ve yayılmıştır. Kaynakça: AKAR, Hasan – HASGÜL, Mahmut: 1914 Doğumlu Osman Asarkaya Röportajı, Tokat 2014. AKAR, Hasan – HASGÜL, Mahmut: Rıfat Kaya Röportajı Sivas, 2014. GÜNESEN, Burhan, Bir Asırda Anılarıyla Tokat Simalar, Tokat 2014. KAYA, Rıfat, “Feryadi Hafız Hakkı'nın Hayatı ve Musiki Serüveni”, Hayat Ağacı Dergisi, S. 13, Sivas 2009. KAYA, Rıfat, “Sivas'ta Türkü Kültürü ve Sivas Türküleri”, Sivas Kültür Envanteri, Sivas Valiliği Yay., 2012. KOYUNCU, Hayrettin, Öyküleriyle Türkülerimiz Tokat Yöresi, Tokat 2010. KURT, Necdet, “Hey Onbeşli”, http://bit.ly/2KcHcuq KÜLEBİ, Cahit, İçi Sevda Dolu Yolculuk, Ankara 2007. TURHAN, Salih- ADIGÜZEL, Selahattin, Tokat Türküleri ve Oyun Havaları, Ankara 2008. Mahmut Hasgül derlemesidir ... Fotoğraf Ahmet Cintay abimin arşividir


via Sivas Herfene http://bit.ly/32MLC3I

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayriye Karayurt Bir eğitim neferi . Kendisi 40 yıl Sivasımız da ilkokul öğretmenliği yapmış nice çocuklar yetiştirmiştir. Cumhuriyet ilkokulunda çalıştığı zamanlar 1971 yılında yılın öğretmeni seçilmiş başarılı bir eğitimci . Şu an kendisi halen memleketi olan Sivas’ta yaşamını sürdürüyor. Değerli hocamıza sağlıklı ömürler dileriz.

via Sivas Herfene https://bit.ly/45TwjGs
via Sivas Herfene http://bit.ly/2t7LRF9

Pamukpınar öğretmen okulu Tarihçe Pamukpınar Köy Enstitüsü, Sivas-Tokat karayolu üzerinde Yıldızeli’nin 5 km kuzeyinde 1941 yılında kuruldu. Pamukpınar adının nereden geldiğinin iki ayrı söylencesi var: 1. hoş içimli kaynak suyundan geliyor. 2. yerleşke bölgesinde yüzeyden akan kireçli pınar suyu aktığı yerleri beyaza dönüştürdüğünden Pamukpınar adı kalıcılaşıyor. Kısacası Pamukpınar ismi bir sudan geliyor. Pamukpınar topraklarının istimlak işleri 1938 yılında yapıldı. 700 dönümlük arazi üzerinde 1941 yılında faaliyete geçti. Okulun yerleşme ve spor alanları hariç 400 dönüm ekilip, işlenebilir arazisi vardır. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan Sivas, Tokat ve Erzincan’lı öğrenciler (efsane öğretmenimiz Ömer Yurdagül’ün rehberliğinde) getirilerek 2. ve 3. sınıflar oluşturuldu. Adı geçen illerin köylerinden, ilkokulu bitiren öğrenciler alınarak 1. sınıflar oluşturuldu. Başta okul müdürü Ethem Salmangil, bir müdür yardımcısı, üç öğretmen ve yüz seksen öğrenci ile eğitim-öğretime başlandı. Henüz derslik, yemekhane, yatakhane ve lojman binaları yokken; öğrenciler Yıldızeli’ndeki Cumhuriyet İlkokulu’nun zemin katında yatıyor, yemeklerini de orada yiyorlardı.. Havaların iyi olduğu günlerde Pamukpınar’a gidilerek temeller kazılıyor, tuğlalar hazırlanıyor, binaların yapımında öğrencilerin de beden gücünden yararlanılıyordu. 1942 yılından itibaren normal eğitim-öğretimin yanı sıra eğitmenler de yetiştirilmeye başlandı. Askerliğini yapmış, okuma yazma bilen erkekler alınarak, Nisan ayı ie Ekim ayı arasında kurslarda yetiştirilip, köylere Eğitmen olarak gönderiliyorlardı. Yetişkin bu insanlardan binaların yapım ve bakımlarında da yararlanıldı. Bu Eğitmenler’in kırsal bölgelerin eğitim ve kalkınmalarına büyük katkıları olmuştur. Eğitmen yetiştirilmesine 1948 yılına kadar devam edildi. Okulun kuruluşundan itibaren Döner Sermaye teşekkül ettirildi. Arazinin yarısı ekilip, biçilirken diğer yarısı nadasa bırakılıyordu. Örnek verirsek; 1964-1965 Ekim’i sonunda 8 ton arpa, 9 ton yulaf, 10 ton buğday, 2 ton saman, 3 ton ot, 1 ton yonca üretildi. Ayrıca büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları da yetiştirilerek, bunların etinden, sütünden yararlanılıyordu. Yine küçük bir orman haline getirilen Pamukpınar arazisinde çam, söğüt, kavak, elma, erik, akasya, meşe vs. ağaçlar yetiştirilmiştir. Ayrıca yaz aylarında okulun büyük sınıf öğrencileri dönüşümlü olarak okula çağırılarak tarım işlerinde çalıştırıldı. Köy enstitüleri 1952 yılında zamanın yöneticileri tarafından kapatıldı. 1952 yılından itibaren 6 yıla çıkarılarak PAMUKPINAR YATILI ERKEK ÖĞRETMEN OKULU olarak eğitim öğretimini sürdürdü. 1976 yılından itibaren, ÖĞRETMEN LİSESİ’ne dönüştürüldü. 1988 yılına gelindiğinde; öğretmen lisesinin içinde bir de GÜREŞ OKULU açılarak; 1990 yılına kadar çift okullu Eğitim Öğretim sürdürüldü. 1990 yılından 1997 yılına kadar PAMUKPINAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ adiyla faaliyetine devam etti. 1997 yılından itibaren, YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU’na (YİBO) dönüştürüldü. 2014 yılından beri ise YATILI BÖLGE ORTAOKULU statüsünde Eğitim ve Öğretim’e hizmet veriyor. Pamukpınar 4000′e yakın öğretmen yetiştirerek yurdun her tarafına göndermiştir. Yurdumuzun her tarafında Pamukpınar’dan yetişmiş hemen her meslekten insana rastlamak mümkündür. PAMUKPINAR’DAN YETİŞENLER Cahit Külebi Şair Sabri Özer Şair ve Yazar Mahmut Özdermir Bakan Nihat Canpolat Vali Amir Çiçek Vali Halil İbrahim Akça Büyükelçi Mehmet Çağlar Genel Müdür Necati Yalçın Prof. Dr. Hüsnü Aydoğdu Müzisyen Dursun Çiçek Albay Dr. – Mv. Şeref Eroğlu Güreşçi (Dünya Şampiyonu) Hakkı Bulut Sanatçı Mehmet Güler Yazar Hasan Göztepe Yazar Ali Doğan Halk Ozanı Tevfik Karakaya Profesör Niyazi Ünsal Eski Erzincan Senatörü Emin Özdemir Yazar Mehmet Ceylan Profesör Dr. Kadim Ceylan Profesör Dr. Ahmet Erbil Fizik Prof. Dr. Amerika (NASA) Orhan Çakırer Prof. Dr. Ali Bozkurt TÖB-DER Genel başkanı Abbas Cılga Şair- Yazar Hazım Zeyrek Şair- Yazar Mehmet Adem Solak Şair- Yazar

via Sivas Herfene http://bit.ly/2s3MhyS